KAZAK BEYLER MAHKEMESİ VE İSLAM ÖNCESİ TÜRKLERDE HUKUK SİSTEMİ
Sempozyumun düzenlenmesinde 87 yaşında olmasına rağmen hala genç araştırma görevlisi gibi ilim aşkı ve heyecanıyla dolu olarak iki günlük sempozyumu enerjik bir biçimde yöneten ünlü Kazak hukukçusu Salık Zimanov’un emekleri çok büyüktür. Kendisi günümüz Kazakların “Ulu Biyi” ünvanını hak etmektedir. ‘Kazakların Temel Kanunları’ adıyla 8 cildi yayınlanan 10 ciltlik bir ansiklopedik çalışmaya başkanlık eden Zimanov 2008 yılında Kazak Beyler Mahkemesi – Benzersiz Hukuk Sistemi adıyla bir kitap da yayınlandı. Bu eser Türkçe, Kazakca, İngilizce ve Rusça olarak dört dilde basıldı.
Kazaklarda “biy” kelimesi, dil bilimciler belki daha iyi tahlilini yapabilirler, bugünkü Türkiye Türkçesinde “bey” kelimesine karşılık gelmektedir. Ancak yerleşik hayata asırlar öncesinden geçmiş Türkiye’de kelimenin taşıdığı mana biraz farklıdır. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne baktığımızda, erkekler için saygı hitabı, koca, iskambilde birli, küçük toplumun veya devletin başkanı, komutan, zengin kişi manalarına geldiği görülmektedir. Kazak Türkçesindeki biy kelimesi daha çok hakim, kadı, yönetici manalara gelmektedir. Görüldüğü gibi, Türkçedeki bey kelimesinde kadı, hakim manaları kaybolmuştur.
Kabile esasına dayalı konar göçer eski Türk toplumunda beyler sadece hakim, yani bilge değil, aynı zamanda siyasi iradenin de temsilcisidir. Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun meşhur Türk Milli Kültürü eserinde belirttiği gibi, devleti boy ve bodunlar meydana getirir. Bodun boylar birliğidir. Her boyun bir beyi vardır. İşte “Beyler Mahkemesinde” bahse konu olan bu boy beyidir.
Kazaklar konar göçer Bozkır Türk Kültürünün son temsilcileri olarak bir çok eski Türk geleneğini günümüze taşımışlardır. İşte bu geleneklerden biri ve bir çok Türk toplumunda unutulmuş olan beyler mahkemesidir. Sempozyumda biz bu sebeple, bugün Kazakistan’da geniş çaplı araştırmaları başlatılmış olan beyler mahkemesi konusundaki çalışmaların İslam Öncesi Türk Hukuk Tarihi araştırmalarına da katkı sağlayacağını ifade ettik. Bu konudaki Kazak Türkçesinde hazırladığımız makalemizi de ayrıca önümüzdeki günlerde Türkiye Türkçesine aktararak okuyucuların istifadesine sunmaya çalışacağız.
Kazak beylerinin yargılaması veya beyler mahkemesinin işlevi bugünkü modern mahkemelerden çok farklıdır. Öncelikle beylerin vereceği hükümlerin hem davacıyı ve hem de davalıyı ikna edici hususiyete sahiptir. Ayrıca, beyler hiçbir zaman ölüm ve hapis cezası vermemiştir. Genelde işlenen suçlara “kun” denilen tazminat ödenmesi şeklinde cezalar verilmiştir.
Sempozyumda bir akademisyenin ifade ettiği gibi, beyler mahkemesi suni kurallara tabi değil, insanın doğasına uygun kurallar içermektedir. Mesela beyler hukukunda, bir evlat daha babası sağ iken miras alma hakkına sahiptir. Evlenen bir erkek evlat, yuva kurduğunda babası ona “enşi” denilen evini donatmak ve geçimini temin etmek için mal-mülkünden hisse vermek zorundadır. Böyle bir hukuk Avrupa Hukukunda yoktur.
Esasen “Beyler Mahkemesi”nin temeli davalıların mahkemeleşmesini önlemektir. İşlenen suç veya hakareti, kavga veya anlaşmazlığı davalıların kendi aralarında anlaşarak çözümlemesine yardımcı olmaktır. Burada davalılar arasında hakem rolünü “bey” oynar. Bu yüzden bey çok güvenilir, bilgili, yani bilge kişi ve hükümlerinde kılık kırk yaran adalet bilincine sahip olmalıdır.
Kazak beyleri uzlaşma tekniğini son sınırlarına kadar geliştirmiştir. Bununla ilgili olarak kısas, kan davası, despotizm, gasp, huzur bozuculuk gibi büyük suçlar geniş bir yayılma göstermedi. Bu tip huzur bozmaları her kabile veya oba kendisi önledi. Bununla ilgili uygun sosyal vasıtalar mevcuttu. “Her oba kendi suçlusunu etkisiz hale getirsin” kuralı oluşmuştu. Her obanın kendi beyi kendi, idarecisi vardı. Bundan dolayı bir obanın meselesine diğer bir oba çağrılmadan müdahale etmezdi. Bugünkü terminoloji ile söylersek her obanın kendi egemenliği, bağımsızlığı, iktidar sistemi vardı. Bunlar sosyal düzeni sağlama görevini yerine getiriyordu. Bu meseleyle ilgili olarak “agayınnın atı ozganşa, avıldastın tayı ozsın”, yani “akrabanın atı kazanacağına, obadaşımın tayı kazansın” şeklindeki Kazak deyişi konar göçer hayatta kabile asabiyeti ile birlikte obadaşlık, hemşehrilik ve komşuluk iyi ilişkilere önem verildiğini göstermektedir.
Beyler çok yönlü ve kabiliyetli olmak zorundaydı. Çünkü önüne gelen davanın her yönüyle bizzat kendisi ilgilenmek zorundaydı. Mesela bugünü hukuk sisteminde hakimler her konunun uzmanı olmadığından, bilmediği konularda bilirkişi raporu istemektedir. Beylerin ise böyle bir imkanı yoktu. Toplumdaki her şeyi kendisi bilmek zorundaydı. Böylece hata yapma oranı düşmektedir. Mesela bugün bilirkişinin hatalı rapor vermesi, neticede hakimin de hata yapmasına yol açmaktadır. Böylece hakim ne kadar adaletli davranmaya çalışsa da, kendinden olmayan sebeplerle hatalı hüküm verebilmektedir.
Demek ki, bey olmak çok yüksek vasıflar, hatta doğuştan bazı yetenekler istemektedir. Bir Kazak deyişi bu konuda şunu diyor: “Batırdı eki katının biri tuvadı. Biydi ilüvde bir katın tuvadı.” Yani “Bahadırı iki kadından biri doğurur, beyi nadir kadınlar doğurur.” Bir başka deyiş ise “bay kut emes, biy kut”, yani “zengin kut değildir, bey kuttur.” Bu da beylerin toplumun refah ve mutluluğundaki önemli rolüne işaret etmektedir. Beylik kalıcı değildir. Adaletten ayrılan bey sadece yargı yetkisini değil, siyasi erkini de kaybederdi. Bu yüzden bir Kazak deyişi, “biy basına dav kelse, biyligi keter basınan”, yani “beyin adaletinden şüphe edilirse, beyliği elinden gider” demektedir.
Bu sebeple bir Kazak deyişi “Handa kırk kisinin akılı bar, biyde kırk kisinin arı bar”, yani “Handa kırk kişinin aklı, biyde kırk kişinin arı (şerefi) vardır.” Demek ki, bey güvenirliliğini kaybetmemek için ar, namus ve şeref gibi faziletlerini korumaya olağanüstü özen göstermek zorundadır. Buna benzer bir başka deyiş “bay mal saktaydı, biy ar saktaydı.” Yani “zengin malını korur, bey arını (şerefini) korur” demektedir. Beylerin insanlar arasında ayırım yapmaksızın adaletle davranması konusunda ise “Tuvra biyde tuvgan jok, tuvgandı biyde iyman jok”, yani “Doğru beyde akraba yok, Akrabalı beyde iman yok” şeklinde bir deyiş vardır.
Beylerin toplumun huzurunun temel sağlayıcısı olduğu yine bir başka deyişte şöyle dile getiriliyor:
Camannan jasavıl koysan, Elindi javga aldırar. Nadannan biy koysan, Elindi davga aldırar. |
Kötüden asker yaparsan, İlini düşman alır. Cahilden bey yaparsan, İlini belaya sokar. |
Kazak beyleri üzerine araştırmalarıyla tanınan Nuralı Öserulı “Beyler kendi toplumu içinde yetişen, onlarla kaynaşan, halkın yaşantısı ve örf-adetlerini iyi bilen siyaset adamlarıdır. Böyle beylerin hükümleri her zaman kabul görmüştür.” demektedir.
Ünlü Rus araştırmacısı A. Alektorov ise 1889’da yayınlanan eserinde “Eskiden Kazakların bütün davalarını, anlaşmazlıklarını kendi aralarından yetişmiş hayatı, gelenekleri ve kişilerin huylarını iyi bilen beyler tarafından çözümlenirdi ve beyler hükümlerinde hiç hata yapmazlardı. Beyler kendilerine yüklenen kutsal vazifenin bilincindeydiler. En ağır suç olan hırsızlığa yol vermemek için büyük önem veriyorlardı. Çünkü halk arasındaki suçların hepsi buradan kaynaklanırdı. Bu yüzden beyler hırsızları ağır bir şekilde cezalandırırdı. Onların hırsızlara verdiği hükümlere hiç kimsenin karışmaya da, değiştirmeye de hukuku yoktu. Beyler hırsızın zenginle veya ünlü bir kişiyle akrabalık ve yakınlığına bakmazdı.”
İşte böylesine adaletli beylere sahip kabileler çok sağlam bir sosyal düzene sahiptir. Bu yüzden boyun bağlı olduğu devlet yıkılsa bile, boy veya kabile düzeni ayakta kalabilmektedir. Zaten boy kendi içinde küçük bir devlettir. Yargısı, icrası ve hatta yasaması içindedir. Boy teşkilatını çocukların oynadığı legolordaki parçalara benzetebiliriz. Nasıl ki, lego oyununda parçaları birleştirerek araba, ev veya başka bir şekil meydana getirebiliyorsak, Eski Türk siyasi teşkilatında kendi başına ayrı bir teşkilat olan boylar da birleşerek ili, yani devleti meydana getiriyorlardı. Boyların etrafında birleştiği bodun veya il beyi ise devletin yöneticisiydi ve hatta zaman zaman devlete de ismini de veren kimseydi. En güzel örneği Selçuklular ve Osmanlılardır. Bir boy beyi olan Selçuk Bey ve Osman Bey’in etrafında toplanan beyler neticede büyük Selçuklu ve Osmanlı devletini meydana getirmişlerdir.
Eğer yönetici elit bozulursa, dejenerasyona uğrarsa ve ili yönetemez duruma düşerse, devleti meydana getiren boylar dağılırlar ve yetenekli bir başka beyin etrafında toplanarak yeni bir devlet kurarlardı. İşte bu durum, Türklere tarihte en çok sayıda ve en geniş coğrafyada devlet kuran yegane millet vasfını kazandırmıştır. Yani Türklerde bir devletin çökmesiyle tüm toplum çökmezdi. Lego oyunda şekil dağılsa bile, küçük parçalar her an yeni bir şekil kurmak üzere sağlam kaldıkları gibi, eski Türklerde elit tabaka, yönetici tabaka çökse bile, boylar en küçük siyasi birim olarak varlığını devam ettirebiliyorlardı. Bunlar daha sonra başka bir liderin etrafında birleşerek yeni, genç ve dinamik bir devleti meydana getiriyorlardı.
Bu yüzden bir boyun ve kabilenin sosyal düzenin çok sağlam olması gerekiyordu. Bu da ancak boy beyinin toplumda adaleti sağlamasıyla mümkündü. Eğer, beylerin yargı yetkisi olmasaydı, boylar ve kabileler içindeki anlaşmazlıkları, kavgaları ve diğer sosyal aksaklıkları kim halledecekti? Eğer beyler mahkemesi gibi bir yargı sistemi olmasaydı, davalar belki de, despotizmle çözülecekti. Yani kim güçlüyse o haklı olacaktı. Bu ise toplumun çürümesine yol açardı. Bu sebeple, eski Türk toplumunda despotizme ve haksızlığa yer yoktur. O yüzden beylerin bir görevi kendi toplumunda adaleti sağlamaktır. Adaletin mülkün temeli olduğuna inanan Türkler toplumlarında adaleti sağlamaya özen göstermişlerdir. Bu yüzden Türk hukuk sistemi insanın doğasına, haysiyetine ve yaşayış tarzına uyumlu bir sistemdir. Bu Türklerin yüzyıllar süren tecrübelerinin bir ürünüdür.
Kazakistan’daki sempozyumun düzenleyicisi ve yöneticisi aksakal Zimanov sempozyum sonunda, “bu büyük işlerin sadece bir başlangıcıdır. Büyük bilimsel çalışmalar gelecekte yapılacaktır.” dedi.
Biz de Beyler Mahkemesi konusundaki çalışmalardan önemli neticelerin elde edileceğini ve bunların da İslam Öncesi Türk Hukuk Tarihine önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz.
Doç. Dr. Abdulvahap Kara