TÜRK DÜNYASININ SIRADIŞI ORTAK İKİ EDEBİ ŞAHSİYETİ NASREDDİN HOCA VE CENGİZ AYTMATOV

Cengiz Aytmatov’un hayatında ve eserlerinde Kazakların yeri büyüktür. Aynı şeklide Kazaklar da onu kendinden görürler. Nitekim onun vefatından sonra bir şiir yazan Şömişbay Sarıyev vefatının ardından “Sen Yaşıyorsun Cengiz” diye seslenerek şöyle diyordu:

“Yandı alev alev yüreğin yanabildiği kadar,
Çırptın kanat kanatların yoruluncaya kadar.
Sen ölmezsin, hey Cengiz, sen yaşıyorsun,
Yeryüzünde bir Kırgız hayatta kalana kadar,
Yeryüzünde bir Kazak hayatta kalana kadar.”

Türk dünyasının diğer hakları da, aslında, en az Kazaklar kadar Kırgız Cengiz Aytmatov’u kendinden saymaktadır. Bunu 24 Mart 2018’de The Marmara Oteli’nde gerçekleşen “Kültürel Etkileşim ve Cengiz Aytmatov’un Mirası” konulu uluslararası yuvarlak masa toplantısına katılan Özbek, Tatar ve Türk gibi her Türk ülkesinden gelen araştırmacılar ve edebiyatçılar ifade ettiler. Ülkelerinde en çok okunan yazarların içinde yer aldığına vurgu yaptılar.

Bu durum ben de Aytmatov’un bundan sekiz asır önce, yani 1208-1284 yılları arasında yaşamış olan Nasreddin Hoca’nın şöhretini ve sevgisini tekrarladığı değerlendirmesine sevk etti. Çünkü, tüm Türk yurtlarının hepsi Nasreddin Hoca’yı sever ve kendinden görür. Hatta onlar da hocanın doğduğu yer Sivrihisar’ın Hortu köyü değil, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tataristan veya Türkmenistan’da bir köydedir. O Azerbaycan Türkü’dür, Kazak’tır, Kırgız’dır, Özbek’tir, Tatar’dır veya Türkmen’dir. Eğer siz onun Sivrihisar’da doğup Konya Akşehir’de vefat eden bir Anadolu Türkü olduğunu söylerseniz, kabul etmezler. Üstelik size kendi edebi şahsiyetlerini kendilerinden koparıp Anodululu yapmaya çalıştığınız için kızarlar. Cengiz Aytmatov da böyledir. Tek fark vardır, onun Kırgız olduğunu herkes bilir, ama yine de kendilerinden bir parça görürler.

Biz yuvarlak masa toplantısında Aytmatov’un Kazak meslektaşları ile ilişkileri bağlamında Kazak-Kırgız kültür etkileşiminin boyutlarını ve bundan ünlü yazarın nasıl güçlenerek çıktığına işaret etmek istedik. Ayrıca konuşmamızda Aytmatov’un sadece bir roman ustası değil, aynı zamanda insan ilişkileri ve özellikle dostluk kurmakta ve devam ettirmekte de usta olduğunu göstermeye çalıştık. İnsanlarla sağlam dostluklar kurmak ve bunu uzun süre devam ettirmek, özellikle dünya çapında şöhreti yakalamış insanlar için hiç de kolay değildir. Aytmatov’un bunu başardığını, Kazak yazarlar bağlamında göreceğiz. Tabii araştırılırsa, Aytmatov’un böyle dostlukları başka Türk halkları yazarlarıyla, hatta Türk olmayan diğer yazarlarla da kurmuş olduğunu görebiliriz.

Cengiz Aytmatov’un eserlerinde Kazak bozkırları ve insanları sıklıkla anlatılır. Bu aslında şaşılacak bir şey değildir. Çünkü, Kazak ve Kırgızlar kültür ve hayat tarzları olarak birbirine çok yakın topluluktur. Hatta Ruslar bile XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Kazaklar ile Kırgızları birbirinden ayırt edememiş ve Kazaklara «Kırgız», Kırgızlara da «Kara Kırgız» adını vermişlerdir. Ancak, Aytmatov’un hayatında ve eserlerinde Kazaklar iki toplumun geleneksel yakınlığının ötesindedir.

Cengiz Aytmatov, tüm Türk dünyasının ortak yazarıdır. Çünkü, Türk dünyasının her toplumu onu sever ve kendinden görür. Her Türk dünyası yazarının içinden çıktığı bir toplumu olduğu da gerçektir. Mesela, Cengiz Aytmatov Kırgız bir ailede doğmuş ve büyümüştür. Fakat kendisine milliyeti sorulduğunda, «Kırgız», yerine «Kırgız-Kazak Yazarı» demeyi tercih etmiştir. Bunu da kendi edebi tarzıyla yaparak şöyle demiştir:

«Ben Kazak mıyım, Kırgız mıyım? Bunu öğrenmek isteyenlere Manas ve Muhtar Avezov’u anlatıyorum. Bu ikisi, benim kardeş halklarımın gururudur: Bu ikisine sırtımı verdiğimde, yabancı diyarlarda  kendime öz güvenim artıyor.»

Aytmatov’un böyle konuşmasının elbette sosyolojik ve kültürel bir takım sebepleri vardır. Mesela, Aytmatov Kırgızca’nın yanısıra Kazakça’yı da iyi konuşurdu. Bunun sebebini sorduklarında Jambıl’da (şimdi adı Taraz) liseyi bitirdiğini ve Kazak yazarlarının kitaplarını Kazakça orijinal haliyle çok okuduğunu söyler.

Babası Törekul Aytmatov’un da Kazaklar ile yakın dostluklar kurduğu biliniyor. Hatta onun son görüştüğü kimse de bir Kazak idi. Bilindiği gibi Törekul 1938’de «Halk düşmanı» suçlamasıyla idam edilmişti. Cengiz bunun sıkıntısını çok çekti. Bir öğretmeni «baban halk düşmanı değildi, başını öne eğme» demesi cesaret verdi. Ayrıca Törekul hapishane arkadaşı Kazak Tanirberdi Alapayev aracılığıyla kurşuna dizilmeden önce oğluna selam göndermiş ve suçlu olmadığını bilmesini istemişti. Ancak, Cengiz bu selamı 1975’te alacaktı.

Sovyet döneminin başlangıcında Mirsaid Sultangaliyev’in fikirlerinin destekleyicisi ve Türkistan halklarının birliği için çalışan Kazak politikacı Turar Rıskulov’un Cengiz Aytmatov’un babası Törekul’un gençliğinde tahsiline yardımcı olduğu bilinmektedir.

Aytmatov’un daha adı sanı belli olmayan bir yazar iken en büyük desteği Muhtar Avezov’tan görmüştür. Bunu Aytmatov’un kendisi de her zaman dile getirmektedir. Avezov Aytmatov’u önce SSCB, sonra dünya çapında tanınmasında önemli rol oynadı. Genç Aytmatov’un kendisine bıraktığı «Cemile” romanını metnini okuyarak beğendi ve edebi dünyada yeni bir ses olarak gördü. Hemen harekete geçti onu dönemin en etkili edebi dergisi «Novi Mir” dergisinin editörü N. Tvardovsky’ye gönderdi. Ayrıca romanın tanıtımını Literaturnaya Gazeta’nın 23 Ekim 1958 tarihli nüshasına yazdığı makale ile yaptı.

Ayrıca daha önce kendisinin «Abay Yolu» eserini Fransızcaya çevirip yayınlayan Louis Aragon’a tavsiye etti. Aragon’un Fransızca baskısına yazdığı önsözde «Evet, bu hikâye bence dünyanın en güzel aşk hikâyesidir» diyerek dünyaya takdim etti. Ünlü Kazak yazar Abiş Kekilbayev’in sözüyle, Aytmatov’un «Cemile» romanı 20. yüzyıl edebiyatında bir zamanlar Cengiz Han’ın seferleri gibi olağanüstü bir olay olmuştu.

Aytmatov’un “Dağ ve Bozkır Hikayeleri” kitabının Lenin Ödülü kazanmasında Avezov’un önemli rolü olduğu biliniyor. SSCB’nin Lenin Ödülü Komitesi (06.04.1961) toplantısında yaptığı konuşmada, «Sizler yazarını genç, eserini hacimsiz olarak değenlendiriyorsanız, yanlış yaparsınız. Bu eserle bile yazar büyük ödüllere layıktır. Geleceği daha da parlaktır”dedi. Bu Avezov’un ileriyi gören bir değerlendirmesi olduğunu zaman gösterecekti.

Avezov yanılmamıştı, çünkü, “Dağ ve Bozkır Hikayeleri” için. Aymatov, 1963 yılında Lenin Ödülü aldı. Ayrıca “Hoşçakal, Gülsarı” (1967), “Erken Dönen Turnalar” (1975), «Gün Uzar Yüzyıl Olur” (1980) romanları için üç kez daha SSCB Devlet Ödülü’ne layık görüldü. SSCB Devlet Ödülünün üst üste üç kez böyle bir yazarın kazanması, daha önce Sovyet edebiyatında hiç görülmemişti.

Aytmatov kendisinin yazarlığının başlangıcında elinden tutan bu büyük yazar hakkında şunları söylemektedir: “Dünya Edebiyat Kütüphanesi olarak adlandırılan 200 eser arasında  Shakespeare ve Dante, Tolstoy ve Thomas Mann, Gorki ve Şolohov ile birlikte Muhtar Avezov’un da bulunması hem Kazaklar, hem de Kırgızlar’ın gurur duyduklarını sanıyorum.”

Ayrıca Aytmatov, bir yazısında, «Bir zamanlar Rus kültürünün gelişimini Puşkin nasıl etkilediyse, Orta Asya ülkelerinde çağdaş yaratıcı düşünce ve manevi hayatın oluşumunda da Avezov’un aynı şekilde etkisi olduğunu düşünüyorum” diye yazmaktadır. Aytmatov ilk defa Muhtar Avezov’u 1952 sonbaharında Bişkek’te SSCB İlimler Akademisi Kırgız Şubesi’nde Manas Destanı’nın kaderiyle ilgili toplantıda gördü. Orada Manas Destanı’nı zengin feodallerin dönemini yücelten, sıradan insanlara yabancı, gerici bir eser şeklinde eleştiriler altında yasaklama girişimi vardı. Bunu engelleyen orada Avezov’un konuşması oldu.

Buna şahit olan Aytmatov belki de o gün Avezov’u ilk görmüştü, ama aynı zamanda hayran da kalmıştı. Günümüz tabiriyle büyük ihtimal «idolü» de olmuştu. Aytmatov’un Avezov’u ikinci görüşü Moskova’dadır. Orada Maksim Gorki Dünya Edebiyatı Enstitüsünde 1956-1958 yıllarında yüksek edebiyat eğitimi almaktadır. 1956’da Vladimir Dudintsev’in «Sadece Ekmekle Değil» romanının yayınlanmış ve büyük tartışmalara yol açmıştı. Merkez Edebiyatçılar Evi’nde bu romanla ilgili toplantıya gelen Muhtar Avezov’u ikinci kez görür.

Aytmatov ve Abdildacan Ahmataliyev

Bundan sonra Avezov Aytmatov’u hoteline çağırdı. Ondan sonra edebiyat alanında ikisi arasında adeta öğretmen ve öğrenci ilişkisi başladı. Bu ilişkiyi Abdıldacan Ahmataliyev «İki yetenekli yazarın arasındaki ilişki – biri öğretmen ve akıl hocası, diğeri – bir öğrenci» şeklinde tasvir etmektedir.

Avezov’un Çetin Zaman romanı

Aytmatov Muhtar Avezov’un 1916 isyanı tasvir eden «Sıkıntılı Dönem» isimli yasaklı romanını 1972 yılında önsöz yazarak «Novi Mir» dergisinde yayınlatarak bu şahaser eserin okuyucuyla buluşmasını sağladı. Tabii bu o dönemde büyük cesaret isteyen bir işti.

Avezov’un ömrü Aytmatov’un ödülleri aldığını görmeye yetmedi. 1961 Haziranında vefat etti. Aytmatov Kazak yazarlar ile dostluğunu devam ettirdi.  Özellikle, Z. Kabdolov, K.Nurmakhanov, T.Akhtanov, K. Muhamedjanov, S.Berdikulov, Ş. Murtaza, M. Şakhanov, A.Kekilbayev ve N. Orazalin gibi yazarlarla. ve meslektaşları. Bu dostluklar sadece edebiyatta yaratıcılık alanında değil, aynı zamanda insani değerler üzerinde gelişerek iki kardeş halkın dostluk ilişkilerini güçlenmesine de hizmet etti.

Ayrıca Aytmatov’un bazı roman ve hikayelerini Kazak yazarların teşviki ile veya Kazak hayatından aldığı ilhamla yazdığı bilinmektedir. Mesela, tanınmış Kazak bilim adamı ve yazarı Z. Kabdolov, “Kırmızı Elma” hikayesini yazmak için Aytmatov’u teşvik etti. O yüzden Aytmatov bu hikayeyi Kabdolov’a ithaf etmiştir.

Bakbergen Dosmanbetov Lüxemburg’ta elçi iken Cengiz Aytmatov’tan sorup öğrendiğine göre, Gün Olur Asra Bedel romanını bir Kazak ihtiyarın anlattıklarından esinlenmiştir. 1970’li yıllarda Moskova’dan trenle yolculuk esnasında tanıştığı ihtiyarın anlattıklarından romanın iskeleti çıkmıştır. Sadece mangurt hikayesini Kırgızistan’da duymuştur.

Aytmatov eserlerinin çevirmenlerinden N. Kamiy  Cengiz Aytmatov’un Kırgız edebiyatın ne kadar hizmet ettiyse, o kadar Kazak edebiyatına hizmet etmiştir, diyor ve şöyle devam ediyor: «Onun yazar olarak en büyük özelliğinin hayatta karşılaştığımız veya tarihin kıyısında köşesinde kalmış bazı durumları biz biliyoruz. Söyleriz, bırakırız. Aytmatov ise bunları dünya çapında bir sorun olarak ortaya koyabilmektedir.»

Aytmatov’un eserleri dünya dillerinin çoğuna tercüme edilmiştir. Kırgız ve Rusça dillerinde yazılmış yazarın eserleri hemen hepsi Kazak dilinde yayınlandı. Aytmatov’un eserlerinin Kazakça çevirilerinin önemli bir özelliğinin çevirilerinin seviyesinin çok yüksek olmasıdır. Bu eserleri Rusça çevirileriyle karşılaştıranlar seviyenin yüksekliğini şaşırtıcı bulurlar. Çünkü, onun eserlerini Rusçadan çevirenler Şerhan Murtaza ve Kaltay Muhamedjanov gibi hem usta çevirmen, hem de Kazak edebiyatının öne çıkmış büyük yazarlarıdır. Günümüzde Türkiye ile kıyasladığımızda hazin bir durumla karşılaşıyoruz. Türk dünyası edebi eserlerinin çevirileri genelde Orta Asya’dan gelen öğrencilere yaptırılmakta, bu da çeviri kalitesi sorununu gündeme getirmektedir. Maalesef bu duruma sebep Türkiye’de çevirilere önem verilmemesi sebep olmaktadır. YÖK’ün doçentlik kriterlerinde bilimsel çevirilerin göz ardı edildiğini, hiç puan verilmediğini söylersek, ne demek istediğimiz anlaşılacaktır.

10 Haziran 2008’de ünlü yazarın vefatı tüm Türk dünyasını olduğu gibi Kazakları da derin bir yasa boğdu. Kazakistan Yazarlar Birliği Başkanı Nurlan Orazalin vefatının ardından yayınladığı taziye mesajında şöyle konuştu: «Otuz yıl önce, yazar elli yaşına geldiğinde, Kazak gençlik gazetesi “Leninşil Jas” (12.12.1978), onu “İnsanlığın Aytmatov’u” olarak adlandırıldı. Daha sonra tüm Türk dünyasının edebiyat alanındaki  parlak yıldızına, Doğu’nun Cengiz’ine, modern dönemin büyük yazarına dönüşen Aytmatov seksen yaşına altı ay gibi kısa süre kaldığında aniden aramızdan ayrıldığında, kötü haber Kazak ülkesini de çarptı. Sadece Kazak ülkesi değil, Asya’nın geniş bozkırları ile Aladağ’ın heybetli buzlu zirveleri de sarsılmış gibi oldu.»

Aymatov’un ana çevirmenlerinden Şerhan Murtaza ise: “Hakiki dünyada Cengiz artık Manas dedesiyle buluşmuş olmalıdır. Cengiz bundan yaklaşık 900 sene önce yaşamış olan Cengiz Han ile buluşmuş olmalıdır. O dünyanın yarısını kılıç ile fethetmişse, bizim Cengiz dünyanın tümünü kalem ile ele geçirdi. Ruhları sonsuza kadar sönmeyecek devler iki dünyada da parlarlar» diyordu.

Vefatının ardından bir taziye mesajı yayınlayan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev de şunları söylüyordu: “Kazakistan Aytmatov’un [80. yaş günü] kutlamalarının layık olduğu biçimde düzenlenmesi için çalışmalara başlamış bulunuyordu. Yarım asra yaklaşan zaman boyunca dünya edebiyat arenasında tek başına gür sesiyle tozu dumana katan Cengiz Aytmatov için bu hayattan göçüp gitti diyemeyiz. Onun insanlık ve iyiliğe davet eden ve yüce insanlık değerlerine dolu eserleri ve aydınlık yüzü, her zaman insanlık ile birlikte yaşayacağına şüphe yoktur. Şimdi onun ikinci ve sonsuz hayatının başlayacağı muhakkaktır.”

Aytmatov ve Abdulvahap Kara (1998)

Sonuç olarak Aytmatov’un Cumhurbaşkanı Nazarbayev’ten yazarlarına kadar her kesimden Kazaklarla derin ve sağlam dostluklar oluşturduğunu görüyoruz. Bunun sebebi nedir? Tabii bunun bir çok sebepleri olabilir. Belki de yazarlığın başında Kazak edebiyatının büyük ismi Muhtar Avezov’un desteğini görmesi, onda kendine ve diğer meslektaşlarına güven duymasını öğretmiş olabilir. Kazak ve Kırgız halklarının tarihten gelen yakınlıkları bunda rol oynamış olabilir. Kendisinin de Kazaklar arasında çocukluğunun ve tahsil yıllarının geçmiş olması. Ve tabii kendisinin Allah vergisi özel yetenekleri.

Ancak bunlar arasında, bize göre, en önemlisi Aytmatov’un iki kültürü kendinden sayacak kadar iyi tanımış ve benimsemiş olmasıdır. Bu sebeple halklar arasında dostlukların pekişmesi için birbirlerini çok iyi tanımaları gerekmektedir. Birbirini tanımayan, birbiri hakkında empati yapamayan halklar arasında nasıl dostluk olabilir? Cengiz Aytmatov’un Kazak halkı ve meslektaşlarıyla kurduğu sağlam ve derin dostluklar bunu bize en somut bir şekilde göstermektedir.

Prof. Dr. Abdulvahap Kara

Not: Bu bildiri Türkiye Yazarlar Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi ve “Rusya – İslam Dünyası” Stratejik Vizyon Grubu’nun birlikte düzenlediği “Kültürel Etkileşim ve Cengiz Aytmatov’un Mirası” temalı uluslararası yuvarlak masa toplantısında sunulmuştur. Tam metni dipnotlarıyla birlikte Türkçe ve Rusça olarak Eylül 2018’e kadar yayınlanacaktır.