İbni Arapşah’ın Timur Konusundaki Eserini Artık Türkçe Okuyabileceğiz

Timur’a olan bu ilgisizlik belki de onun 1402’de Ankara’da Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratıp fetret devrini başlatmasına sebep olmasıdır. Oysa bu durum bizim Türk tarihinin önemli devlet adamı ve komutanı Timur’a olan ilgimizi ve hatta takdirlerimizi azaltmamalıdır. Kardeş devletler arasında tarihte birçok kez maalesef savaşlar yaşanmıştır. Bunlar o devletlerin tarihini değerini azaltmaz. Hele Timur’a ve onun dönemine olan ilgimizi hiçbir şekilde olumsuz etkilememelidir.

Bu hususta Atatürk tarih bilincinin yüksek olduğunu göstermiş ve Timur’u dünyanın en büyük komutanı olarak nitelendirmiştir. Atatürk onun hakkında “Hiçbir savaşını talih-i harbe bağlamamıştır. Her savaşına senelerce önceden inceden inceye hazırlanmıştır. Yıldırım Beyazıt’a tabi beyleri ondan ayırmak suretiyle Ankara Savaşı’nın sonucunu önceden hazırlamıştır” demektedir.

Timur’un Yıldırım Beyazıt’a karşı Ankara savaşını kazanması Osmanlının özellikle klasik dönem tarihçilerinin ondan nefretle bahsetmesine sebep olmuştur. Bizim bahse konu ettiğimiz eserin sahibi İbni Arapşah da Timur ordusunun mağlup ve perişan ettiği bir ailenin acılı evladı olarak eserinde Timur’dan hep düşmanlık ve yergiyle, Timur’un düşmanlarından ise sempati ve övgüyle bahsetmektedir.

Mesela, İbni Arabşah, Timur için “bu vicdansız”, “bu aşağılık”, “bu boyu devrilesice”, “bu soyka”, “bu topal deccal” derken, attığı okla topal kalmasına sebep olan çoban için de “ellerine sağlık o çobanın!” ifadesini kullanmaktadır.

Öte yandan Timur’un döneminin bir başka iki kaynağı olan Nizameddin Şâmî ve Şerefüddin Ali Yezdî ise onun hakkında “melek yüzlü, merhamet deryası” şeklinde övgüler düzmektedir.

Elbette tarih tek taraflı ne övgü, ne yergidir. Tarihi şahsiyet de ne tam kusurlu, ne tam kusursuzdur. İyi ve kötü yanları muhakkak olacaktır. Bu sebeple Timur’u okurken olumlu ve olumsuz yanlarını anlatan eserleri birlikte okumak ve sonra onun nasıl bir şahsiyet olduğuna karar vermek gerekir.

Ahsen Batur bu açıdan çevirinin ötesinde büyük bir hizmet vermektedir. Çünkü, İbni Arapşah’ın Acâibu’l Makdur isimli yergi dolu eserini çevirirken, Timur’dan övgüyle bahseden Şâmî ve Ali Yezdî’nin Zafernamelerini de göz önünde bulundurmuş ve bu eserlerden çeviri esnasında ilgili alıntıları dipnotlarda vererek İbni Arapşah’ın yazdıklarını mukayese etme imkanı vermiştir. Çeviri bu yönüyle daha çok değer kazanmıştır. Bu konuda çevirmen Ahsen Batur kitabın arka kapağında şunları söylemektedir:

Nizameddin Şâmî ve Şerefüddin Ali Yezdî gibi, Timur’u övüp göklere çıkaran, yaptığı zulüm ve sergilediği birçok kötülüğü görmezden gelen yahut üstünü örtmeye çalışan Acem tarihçilerinin aksine, İbni Arabşah onların yazamadığı pek çok şeyi rahatlıkla yazmış, ama Timur’a karşı beslediği kinle, bazen aşırıya da kaçmıştır.


Dolayısıyla kimin doğru kimin yanlış yazdığını gözler önüne sermek için bu kitapta değişik bir yol takip edilerek, aynı olayla ilgili olarak o dönem tarihçilerinin yazdıkları birbirine paralel şekilde verilmiş; böylece tarihi tek bir kaynaktan okumanın çok büyük hatalara yol açacağı örnekleriyle gösterilmiştir.

İbni Arapşah’ın bu eserinin pek çok elyazması bulunmaktadır. Bu elyazmalarından ikisi, hem de yazarın hayatta olduğu dönemde istinsah edilen iki nüshası, Türkiye’de III. Ahmed Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir. Eserin Arap ülkeleri, Orta Asya ve Rusya’da birçok elyazmaları mevcuttur. Eser bir kaç kez Arapça nüshasından da basılmıştır. Ahsen Batur bunlardan 1986’da Ahmed Fayiz el-Humusi’nin tahkiki ile Beyrut’ta yapılan baskısını çevirisine esas almıştır.

Çevirmen bununla birlikte Kahire ve Kalküta baskısını ve hatta Özbek bilim adamlarının 1992’de yayınladıkları Özbekçe çevresini de gözden geçirmeyi ihmal etmemiştir. Ancak Osmanlıca baskısını özet çeviri olduğu için dikkat-i nazara almadığını belirtmektedir.

Selenge yayınları sahibi ve mütercimi Ahsen Batur’u gerçekten kutlamak gerekir. Türk tarihinin birçok kaynaklarını vukufiyetle Türkçeye kazandırmaktadır.

Bu arada acı bir gerçeği de dile getirmekte yarar görmekteyiz. Türk tarihinin kaynaklarının Türkçeye çevirisinde akademik çevrelerin geri kaldığı gözden kaçmamaktadır. Ahsen Batur kitabın önsözünde bu konuya da temas etmekte ve “Bunda geçmiş bakanlıkların suçu olduğu kadar tercümeye akademik puan vermeyen YÖK’ün sorumluluğu ve akademisyenlerin hasisliği de de rol oynamıştır” demektedir.

Bu görüşlere katılmamak mümkün değil. Özellikle akademik yükseltmelerde çevirilere hiç puan verilmemesi büyük bir eksikliktir. Hatırlanırsa, İslam dahil, bir çok medeniyet kendinden önceki medeniyetlerin eserlerini dillerine çevirerek yükselmiştir. Bu sebeple önemli çevirilere puan verilerek akademisyenlerin çevirilere özendirilmesi yerinde olacaktır. Çevirilerin artmasının tarihçiliğimizin gelişmesine de vesile olacağı muhakkaktır.

Ayrıca devlet kurumları sadece kendi yaptıkları işlere odaklanmamalıdır. Özel kurum ve şirketlerin kendi alanlarında yaptıkları çalışmalara da destek vermeyi vazife olarak telakki etmelidir. Keşke ülkemizde İbni Arapşah gibi yüzyıllardır Türkçeye kazandırılmayan eserleri kazandıran mütercimlere ve yayınevlerine Kültür Bakanlığı, Devlet Kütüphaneleri, TDK ve TTK’nin en azından kitap satın alarak, parasal ödül vererek maddi anlamda destek olma alışkanlıkları olsaydı, belki o zaman çeviri çalışmaları hız kazanırdı.

Aslında bir akademisyen İbni Arapşah’ın 480 sayfalık kalın karton kapak olarak Türkçe yayınlanmış bu eserini proje yaparak yukarıda adı geçen kurumlardan birine sunsa idi, tercüme ve baskısı en mütevazi rakamlarla 40-50 bin lira civarında bir maliyet getirecekti. Oysa 35 TL’den satılan ve 1000 tirajla basılan bu eserden tamamı bile satın alınsa bu rakamın altında kalacaktır. Yani, şunu demek istiyorum, kültür kurumların dışarıda yapılan işleri desteklemesi, kendi yaptıklarından daha ucuza gelmektedir.

Unutulmamalıdır ki, XV. yüzyılın Arapçasıyla yazılan böyle bir eseri Türkçe veya bugünkü modern dillerden birini aktarmak her Arapça bilenin yapacağı işlerden değildir. Nitekim, Ahsen Batur’un önsözde belirttiğine göre, eserinin dilinin zorluğu sebebiyle Rusça’ya tam çevirisi yapılamamış, sadece bazı bölümleri İ. Yu. Kraçkosvsky tarafından tercüme edilebilmiştir.

Ayrıca TTK ve TDK’nın kendi bünyesinde tashih, editörlük, sayfa düzeni, matbaa işleri gibi baştan sona kitap basımını üzerine almayı terk edip, akademisyenlere proje desteği vererek, kitapların özel matbaalarda basımını sağlaması hem dil, tarih kitapları basarak kültürümüze hizmet eden Selenge gibi yayınevlerine destek olacaktır, hem de kurumların kitap basım çalışmalarına hız ve kalite kazandıracaktır.

Batur’un “akademisyenlerin hasisliği” görüşüne gelince, her meslekte olduğu gibi mesleğiyle ilgili araç-gereçleri, kitapları vs. satın almada hasis davrananlar bilim alanında da mevcut olduğuna şüphe yoktur. Fakat, akademisyenlerin maaşlarının her zaman kitap alabilmelerine imkan veremeyecek kadar düşük olduğu da bir gerçektir. Hatta akademisyenliğin ilk adımı olan araştırma görevliliği maaş düşüklüğü sebebiyle özellikle bilgisayar ve yazılım gibi alanlarda başarılı gençlerin burun kıvırdıkları bir meslek olmaktadır.

Oysa Türkiye’nin hedeflenen gelişmiş ülke seviyesine çıkabilmesi için en az 80 bin doktora yapmış akademisyene daha ihtiyacı bulunmaktadır. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın bir televizyon programında yaptığı konuşmada belirttiğine göre, şu anda üniversitelerde 80 bin doktoralı öğretim üyesi görev yapmaktadır. Türkiye’nin bunun iki katı, yani 160 bin doktoralı akademisyene ihtiyacı bulunmaktadır. Ayrıca üniversiteler yılda 4.000 doktora mezunu vermektedir. İstenen doktoralı akademisyen sayısına ulaşabilmek içinse yılda en az 8.000 öğrencinin doktora eğitimini tamamlamış olması gerekiyor. İşte bunun için de akademisyenliğin şartlarının iyileştirilmesi elzem görünüyor. O zaman Ahsen Batur “akademisyenlerin hasis” olmadığını görecektir.

Selenge Yayınları sahibi sayın Ahsen Batur’u böyle önemli ve çevirisi zor bir eseri, dönemin kaynaklarıyla da mukayese ederek Türkçeye kazandırmasından dolayı kutluyoruz. Çalışmalarının devamını, maddi sıkıntı ve diğer zorluklara rağmen, diliyoruz.

Kitabın Künyesi: İbni Arabşah, Acâibu’l Makdur (Bozkırdan Gelen Bela),(Çev. D. Ahsen Batur), İstanbul, 2012, Ciltli, 480 s., ISBN: 978-975-8839-91-9, Fiyatı : 35 TL. (Yayınevinden indirimli temin edilebilir)

Abdulvahap Kara

Bir cevap yazın

Your email address will not be published / Required fields are marked *

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.