TÜRK DÜNYASINDA İŞ BİRLİĞİ’NİN MİMARI TURGUT ÖZAL

Röportaj Alican Efe

(Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü Son Sınıf Öğrencisi)

– Merhaba değerli Prof. Dr. Abdulvahap Kara hocam Tarihçizgisi dergisi için kıymetli vaktinizden feragat edip bizimle bu röportajı gerçekleştirmeyi kabul ettiğiniz için size teşekkür ederim. Hocam Türkiye Cumhuriyet tarihinde Turgut Özal’ın özel bir yeri olduğunu biliyoruz. Onun aynı zamanda Türk dünyasında da önemli yeri olduğu bir gerçek. Bugünkü sohbetimizde sizinle Turgut Özal ve Türk dünyası hakkında konuşmak istiyoruz. Çünkü, siz bu konuya önem verdiğiniz için “Turgut Özal ve Türk Dünyası Türkiye-Türk Cumhuriyetleri İlişkileri 1983-1993” isimli bir kitap yayınlamıştınız. Böyle bir kitabı yazmak nereden aklınıza geldi?

– Öncelikle Turgut Özal konusunda söyleşi yapmak istediğinizden dolayı büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek isterim. Çünkü sizin de ifade ettiğiniz gibi Turgut Özal sadece Türk Türkiye Cumhuriyeti tarihinde değil, Türk dünyası ve belki de dünya tarihinde çok önemli bir izler bırakmış ileri görüşlü bir devlet adamıdır. Bu sebeple biz böyle tarihi değerlerimizi zaman zaman dile getirmek ve özellikle genç nesillere hatırlatmak durumundayız. Çünkü zamanı içinde dile getirilmeyen böyle siyasi ve edebi şahsiyetlerimiz unutulmaktır veya hak ettiği değeri bulamamaktadır.

Turgut Özal ve Türk dünyası konulu kitabı yazmak nereden aklımıza geldi konusuna gelirsek benim çalışma alanım Türk dünyasında özellikle Orta Asya Türk cumhuriyetleri üzerinde uzun zamandan beri araştırmalar yapmaktayım. Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi cumhuriyetlerde ve o ülkelerden Türkiye’ye gelen insanlarda Turgut Özal’a karşı bir sevgi ve sempatinin olduğunu gördüm. Türk dünyasında gerçekten de çok seviliyordu. Ama ne yazık ki Turgut Özal’ın Türk dünyası ile yaptıklarını bir araya getiren bir kitap çalışmasının olmadığını gördüm. Bunun üzerine özellikle 1983-1993 yıllarında Özal’ın Türkiye’de başbakan ve cumhurbaşkanı olarak etkili konumda olduğu yılları kapsayan Türkiye-Türk cumhuriyetleri ilişkileri üzerine bir eser yazmaya karar verdim. Çünkü biz Türkiye Türk cumhuriyetleri ilişkilerini onların bağımsızlık kazandığı 1991 yılından başlatırsak hata yapmış oluruz. Bu yıllar aynı zamanda Turgut Özal’ın iktidar olduğu yıllardır. Bilindiği gibi, Özal 13 Aralık 1983 – 31 Ekim 1989 başbakanlık ve 9 Kasım 1989 -17 Nisan 1993 cumhurbaşkanlığı olarak ülke yönetiminde bulunmuştu.

– Yani siz Türkiye Türk cumhuriyetleri ilişkilerini ele almayı 1980’li yılların başından başlatmak gerektiğini mi söylüyorsunuz?

– Evet Alican, çünkü Türkiye olarak Moskova’ya rağmen yeni bağımsız Türk cumhuriyetleri ile doğrudan ilişkiler kurduğunuzda çok sıkıntı yaşardınız. Bunun için öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin öncesinde Sovyetler Birliği iyi ilişkiler içinde bulunarak güven kazanması gerekiyordu. Tarihe dönüp baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti ilk yıllarında aslında iki ülke arasında çok iyi ilişkiler vardı. Özellikle Atatürk ile Lenin çok yakın ilişkiler tesis etmişti. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Stalin’in Türkiye’den toprak ve üst talep etmesinden sonra ilişkiler bozuldu. İki kutuplu dünya düzeninde ise, Türkiye NATO ülkeleri içinde Sovyetler Birliği de Varşova Paktı ülkeleri içinde iki düşman kutuplarda yer almıştı. Bu durum Süleyman Demirel ve Ecevit hükümetleri döneminde kesintili olarak dostluk ilişkileri kurulmuş olsa, hiçbir zaman Atatürk dönemindeki gibi iyi ne sürekli ilişkiler içine giremediler. İşte bu durumu değiştiren Turgut Özal oldu.

– Hocam, burayı bir açar mısınız? Özal döneminde Türk-Sovyet ilişkilerinde nasıl bir değişim meydana geldi?

Şöyle ki, 13 Aralık 1983’te Turgut Özal başbakan olarak iktidara geldiğinde, 62 yıllık Türk-Sovyet ilişkileri durağan bir döneme girmiş bulunuyordu. Bu ilişkileri geliştirip canlılık kazanması Özal’ın politikaları sonucunda gerçekleşti. 1983’ten Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991 yılına kadar geçen sekiz senede Özal iki ülkenin ilişkilerini olağanüstü derecede üst seviyelere çıkarmasını bilmiştir.

– Bu kolay bir iş olmasa gerek hocam bunu nasıl başardı?

– Bu işi başarma da Turgut Özal’ın elindeki sihirli değnek ekonomi idi. Üç koldan Sovyetler Birliği’ne ekonomik işbirliği teklifinde bulundu. Birincisi Sovyetler Birliği’nde ekonominin dipe vurduğu 1984’de Özal döviz sıkıntısı çeken Moskova’ya doğal gaz karşılığında mal ve hizmet vermeyi teklif etti. Hemen kabul edildi. Çünkü, Moskova bu proje ile Türkiye’den döviz vermeden ihtiyaç duyduğu malları ithal edebilecekti. O dönemde Sovyetlerde yokluklar vardı. Dükkanlar önünde kuyruklar oluşuyordu. Döviz sıkıntısından dolayı dışarıdan mal getiremiyordu. Bu anlaşmayla Moskova aldığı mallar karşılığında sadece gaz verecekti. Bu, iki taraf için de iyi teklifti. İlk etapta Moskova Türkiye’ye yılda 2 milyar metreküp doğal gaz verecek oldu. Böylece günümüzde de büyük önem kazanan Türkiye’nin Rusya ve diğer ülkelerden doğal gaz alımı da başlamış oldu. Günümüz bu iş o kadar büyüdü ki, Türkiye Avrupa’ya doğal gaz sevkinde kilit ülke konumuna yükseldi. Bu Türkiye’ye sadece ekonomik gelir getirmiyor, aynı zamanda Türkiye’nin stratejik önemini daha çok arttırmış bulunmaktadır.

– Hocam Özal’ın Sovyetler Birliği’ne sunduğu ikinci sihirli değnek neydi?

– Türkiye biliyorsunuz, Ortadoğu’da inşaat işleri ve Türk müteahhitlik hizmetleriyle uluslararası alanda büyük tecrübeye sahipti. İşte Özal bu hizmetleri Sovyetler Birliği’ne de yaymak istedi. Çünkü, Sovyetler Gorbaçov döneminde glasnost ve perestroyka, yani şeffaflık ve yeniden yapılanma programıyla yeni bir kalkınma hamlesi başlatmıştı. Özel bu teklifi yaparken çevresine şöyle diyordu: “Türk firmaları barajlar, fabrikalar, sulama sistemleri yapıyor. Neden Sovyetler Birliği’nde de çalışmasın? Otel bile yapabiliriz. Bu geliş-gidişlerde hayat vardır.” İşte böylece Ekim 1984’de götürülen teklif ile başlayan bu ilk adım daha sonra tüm Sovyet coğrafyasında büyük patlama yapacak olan Türk müteahhitlik işlerinin başlamasına sebep oluyordu.

-Soğuk savaş döneminde Türkiye’nin Sovyetler Birliği ile ilişkiler içine girmesi, gaz satın alması vs NATO ülkelerinin tepkisine yol açmadı mı?

– Açmaz olur mu, elbette açtı. Nasıl ki biz bugün Rusya Federasyonu’ndan S-400 hava savunma araçları satın aldığımızda tepkiler olduysa, doğalgaz alımı fikrine de o dönemde buna benzer tepkiler ortaya çıktı. Mesela, ABD Türkiye’nin Moskova ile 6 milyar metreküpe çıkabilecek bir anlaşma yapmasından memnun kalmadığını, Ankara’ya açıkça iletti. Türk sanayinin Sovyet enerjisine fazla bağımlı olmasının sakıncalı olabileceği ifade edildi. Batılı ülkelerde bu kadar doğal gazın Türkiye için “fazla” olduğu, onu tüketecek kadar sanayi olmadığına vurgu yaptılar.

– Buna, Turgut Özal’ın tepkisi ne oldu, geri adım attı mı?

– Hayır geri adım atmadı, kararlı bir şekilde yoluna devam etti. Çünkü, Özal iki ayrı pakta olmalarının Türk-Sovyet ilişkilerin ekonomik anlamda geliştirilmesine engel olmadığı düşüncesindeydi. Bu konudaki görüşlerini 1985 Nisanında Japonya’nın “Yomiuri” gazetesinin verdiği röportajda dile de getirdi. Ticari ilişkilerde meydana gelecek artışların siyasi görüş ayrılıkların giderilmesine yardımcı olacağı inancında olduğunu belirten Özal Sovyetler ile tek ortak sınırı olan NATO ülkesinin Türkiye olduğunu ifade etti. Aslında Özal soğuk savaş döneminde bugün tüm dünya devletlerinin izlediği çok yönlü dış politikayı 1980’lerin ilk yarısında başlatmıştı, diyebiliriz. Bu onun ileri görüşlülüğünün, dünyadaki gelişmeleri önceden okuduğunun bir göstergesidir.

Dolayısıyla tüm tepkilere rağmen Özal doğal alımı projesini devam ettirdi. 1984’de ilk defa gündeme getirilen Sovyet gazı projesi 1987 yılında tamamlandı. Gaz ilk olarak 1988 yılının ikinci yarısından itibaren İstanbul sakinlerinin evine geldi. Doğal gaz projesinin başarıyla tamamlanmasından ve Sovyetler Birliği ile ekonomik ve ticari ilişkileri büyük ölçüde geliştirmesinden sonra Özal kuzey komşusuyla ilişkilerin boyutlarını daha da genişletmek için Karadeniz Ekonomik İşbirliği Projesi adıyla yeni bir proje daha ortaya attı.

– Hocam, bu proje bahsettiğiniz üçüncü sihirli değnek herhalde, bunun hakkında da bilgi verir misiniz?

– Memnuniyetle, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesi (KEİB) konusunda ilk önemli gelişmeler Özal’ın Sovyetler Birliği’ne 11-16 Mart 1991 tarihinde yaptığı ziyareti esnasında yaşandı. Özal 1986 yılında yaptığı ziyarette Gorbaçov ile görüşemezken, bu ziyarette iki politikacı arasında çok samimi bir havanın oluştuğu gözlendi. Özal bu ziyareti sırasında KEİB projesini Moskova’ya kabul ettirdi, Böylece Türk-Sovyet ilişkilerinde yeni bir döneme geçilmesinin ilk adımlarını attı. Hatta iki gün süren Moskova’daki görüşmeler sonucunda Sovyetler Birliği ile Türkiye Stalin döneminden sonra ilk defa birbirlerini “dost” ilan etti. Üç anlaşma imzalandı. Bunlardan en önemlisi 20 yıl süreli dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği anlaşması oldu. Türkiye Almanya, Fransa ve İtalya’dan sonra böyle bir anlaşma yapan dördüncü ülke oldu. Anlaşma ile iki ülke arasındaki ticaret hacmini 1992-1993 dönemine kadar 3-5 milyar dolar, 2000 yılına kadar 10 milyar dolara çıkarılması öngörüldü. Görüşme bittikten sonra Gorbaçov SSCB’nin Ankara Büyükelçisi Çernişev’e Özal için “Ne kadar sempatik ve akıllı. Sade ve aynı zamanda konulara felsefe açısından bakabilen bir insan” diyordu. Tamamı altı saat süren kimi baş başa, kimi genişletilmiş heyetlerle geçen görüşmelerin bir yerinde Gorbaçov açıkça “Türkiye’yi yeni yeni keşfediyoruz. Ciddi ve güvenilir bir komşu ile karşı karşıya bulunduğumuzun bilincindeyiz” dediği de basına yansıdı. Görüşmelere katılan Türk yetkililer Özal ile Gorbaçov’un önemli bir engeli aştıklarını, önümüzdeki yıllarda Türk-Sovyet ilişkilerinin çok daha ileri seviyelere taşınacağına özellikle dikkat çektiler.

– 1986’da Özal’a sıcak bakmayan Sovyet Lideri Mihail Gorbaçev aradan geçen zamanda ne değişti ki, Özal ile ilgili çok sıcak sözler kullanıyor? Bu hususta ne söyleyebilirsiniz?

– Bunun tabii sebepleri var. 1990’lara doğru geldiğimizde Turgut Özal’ın Türkiye’de yaptığı ekonomik ve siyasi reformlarla bir atılım gerçekleştirmişti. Türkiye’yi ekonomik ve teknolojik açıdan aşama kaydetmiş ve yurtdışından birçok yatırımcıyı Türkiye’yi çekmeyi başarmıştı. Bu sebeple Özal’ın popülaritesi hem dünyada hem de Sovyet coğrafyasında çok artmıştı. Sovyetler Birliği’nin basın organları Özal’dan hayranlıkla bahsediyorlardı. Mesela Sovyet Rusya’nın önde gelen gazetelerinden biri olan İzvestiya Özal’dan övgü dolu sözlerle bahsediyordu. Gazete Türkiye’de tam bir ekonomik mucize yaşandığını yazıyordu. Gazetede Türkiye’nin bu hale gelmesinde Başbakan Turgut Özal’ın önemli rolü olduğu belirtiliyordu. Ekonomide 1980’den sonra ortaya çıkan sıçramanın Özal Modeli diye adlandırıldığına işaret eden İzvestiya üretimin, tüketimin arttığını, tüketim malları arasında ithal mallar da olmasına rağmen yerli malların baş sırayı aldığını yazıyordu.

– Hocam, biraz da Turgut Özal’ın Sovyet Türk Cumhuriyetlerine yönelik politikalarından bahseder misiniz? Özal ilk olarak ne zaman bu ülkeleri ziyaret etti?

– Turgut Özal’ın Sovyet Türk cumhuriyetlerine ziyareti daha onlar bağımsız olmadan önce Sovyet döneminde gerçekleşmiştir. Temmuz 1986’da Moskova’ya yaptığı ziyaretin bir bölümünde Özal Orta Asya’nın kilit ülkelerinden Özbekistan’ı da programına almıştı. Moskova’da görüşmelerini tamamladıktan sonra Taşkent’e ziyaretini 160 kişilik kalabalık br heyetle gerçekleştirdi. Biliyorsunuz, Özal yanında çok sayıda işadamı da götürürdü. Böylece o Türk işadamlarını ekonominin can damarı olan ihracat yapmaya teşvik ediyordu. Özbekistan ziyareti de öyle oldu. Taşkent’te iki uçakla varan Başbakan Turgut Özal’ı havaalanında Özbek mevkidaşı Başbakan Kadirov karşıladı. Daha sonra Özbekistan Bakanlar Konseyi ortak toplantısında konuşan Özal rekabetin önemine vurgu yaptıktan sonra planlamanın önemli olduğunu ancak herkesin tek başına her şeyi çözemeyeceğini, Özbekistan’ın dışa açılması gerektiğini söyledi. Özbek ve Türk halklarının birbirine çok benzemesine dikkat çeken Özal “aradan bin yıl geçmiş yine de insanlar arasındaki benzerlikler silinmemiş. Çin’e gittim, Uygur bölgesinde de aynı sıcaklığı hissettim” dedi. Böylece Türkiye yıllar sonra Orta Asya’daki kardeşleriyle bağımsızlıklarından sonra güçlenerek devam edecek ilişkilerinin temelini Özal atıyordu.

– Peki hocam o coğrafyadan Türkiye’ye Sovyet döneminde gelen Cumhurbaşkanı olmuş muydu?

– Evet oldu, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev Eylül 1991’de Türkiye’ye geldi. O dönemde Kazakistan henüz bağımsızlığını ilan etmemişti. Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev de Turgut Özal’ın başarılarından etkilenmişti. Almatı’dan ayrılmadan önce Milliyet’e yaptığı yazılı açıklamada piyasa ekonomisine geçmeye çalıştıkları bu dönemde, Türkiye’nin kalkınma, yabancı yatırımları çekme ve çağdaş kadrolar yetiştirme deneyiminden yararlanmak istediklerini söylüyordu.

– Hocam diğer Türk cumhuriyetleri liderleri de Türkiye’yi ziyaret ettiler mi?

– Evet, Nazarbayev den sonra diğer Türk cumhuriyetlerinin cumhurbaşkanları da Türkiye’yi ziyaret ettiler. Onların arasında Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov’un ziyareti ilginç gelişmelere sahne oldu. İstersen ondan bahsedeyim. Çünkü, Kerimov’un Türkiye’ye 16 Aralık 1991’de yaptığı ilk resmi ziyaret ilginç bir döneme denk gelmişti. Bu dönemde artık SSCB diye bir devlet fiilen yoktur. 8 Aralık 1991’de Minsk şehrinde toplanan Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya liderleri Sovyetler Birliği’ni feshettiklerini ve yerine, daha sonra Bağımsız Devletler Topluluğuna dönüşecek olan Slav Devletler Topluluğunu kurdukların deklare eden bir anlaşmayı imzalamışlardı. Bu anlaşma 12 Aralık’ta ülke parlamentoları tarafından da onaylanmış ve bu tarihten itibaren Sovyetler Birliği ismi var olmakla, birlikte kendisi mevcut olmayan bir devlete dönüşmüştü. Gorbaçov da o tarihten görevlerinden resmen istifa edeceği 25 Aralık 1991 tarihine kadar “ülkesiz devlet başkam” gibi garip bir konuma düşmüş bulunuyordu.

İşte böyle kritik günlerde gerçekleşen Türkiye ve Özbekistan resmi heyetlerinin toplantılarına ve Çankaya’daki yemeğe Sovyetler Birliği Ankara Büyükelçisi Çernişev daha önceleri yaptığı gibi katılmak üzere gelmişti. Ama bu sefer Kerimov tarafından hoş karşılanmadı. Kerimov, Çernişev’in toplantılarda hazır bulunmasını kesin bir dille reddetti. Kerimov, Çernişev’e şunları söylüyordu: “Siz bu görüşmelere kimi temsilen katılacaksınız? Eğer Sovyetler Birliği’ni temsil ettiğinizi söylüyorsanız, böyle bir birlik; böyle bir devlet yok artık… Hem siz bu toplantılarla ilgili tutacağınız raporu kime vereceksiniz? Ülkenizde böyle bir raporu eline alacak bir merci de yok.

Bunun dışında Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde bugüne kadar görülmemiş bir samimiyet ve dostluk havası hissedilmekteydi. Salonda ilk defa Türkiye Cumhuriyeti bayrağı ile Bağımsız Özbekistan’ın hilâlli ve 12 yıldızlı bayrağı yan yana asılmıştı. Sovyetler Birliği’nin Orak- Çekiçli kızıl bayrağı yoktu. Salonda ilk defa Sovyetlerin Enternasyonal Marşı çalınmadı. Özbek ve Türk marşları çalındı. Bu gerçekten görülmeye değer tarihi bir andı.

– Türkiye’nin Türk dünyası ile böyle samimi postane yakın ilişkiler içerisine girmesi dünyada olumlu ve olumsuz tepkilere sebep olmadı mı?

– Elbette oldu, fakat olumsuz tepkilerden ziyade olumlu tepkiler sanıyorum daha ağır basıyordu. Mesela, Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu ve Başkanı Klaus Schwab Türkiye’nin iki kutuplu dünyadan çok kutuplu yeni dünya düzenine giderken bu yapıya biçim verecek altı ülkeden biri olduğuna işaret ediyordu. Ona göre bu ülkelerin ABD, Rusya, Japonya, Çin, Hindistan ve Türkiye şeklinde ortaya çıkması beklenmeliydi. Nitekim günümüzde bunu açık bir şekilde görmekteyiz.

Öte yandan Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Orta Asya, Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlarda oluşan boşluğu doldurarak güçlü bir devlet haline dönüşeceği ihtimali Osmanlı İmparatorluğu’nun veya Pantürkizm’in doğuşu olarak olumsuz değerlendirmelere yol açıyordu. Ancak, Özal bu olumsuz tepkilere aldırmadı. Çünkü, Türk dünyasındaki işbirliği elbette bazı devletlerin menfaatlerine zarar vermesi ve onu önlemek için bazı açıklamaların yapılması kaçınılmazdı. Özal bu devletler ile ayrı ayrı ikili ilişkileri geliştirdiği gibi, hepsini bir araya getirerek Türk devletleri arasında bir birlik oluşturmayı da hedefliyordu.

– O zaman hocam bugünkü Türk dünyasındaki işbirliğinin temellerinin Özal döneminde atıldığını söyleyebilir miyiz?

– Elbette söyleyebiliriz. Türk cumhuriyetlerin bağımsızlığa kavuştuğu 1991’den 2021 senesine kadar geçen sürede Türk cumhuriyetleri devlet başkanları 20 kadar zirve toplantısı yaparak bir araya geldiler. Bu zirve toplantılarının ilki 30-31 Ekim 1992 tarihinde Özal’ın davetiyle Ankara’da gerçekleşti. Belki de tarihte ilk defa bu zirve ile altı bağımsız Türk devletinin başkanları bir araya geliyordu. Bu sebeple Ankara’daki bu ilk zirve yüzyıllar boyunca birbirinden uzak kalmış, birbiri aleyhine kışkırtılmış Türkleri tarihte yeniden bir araya getiren çok önemli bir gelişme olarak değerlendirildi. Bu zirve toplantılarının sonucunda günümüzde Türk devletleri arasındaki işbirilğini kültürel, bilimsel, ekonomik ve siyasi alanlarda koordine eden TÜRKSOY, TürkPA, Türk Konseyi ve Türk Akademisi gibi uluslararası kurumlar ortaya çıktı. Biz bu hususta Özal’ın hayatını Türk dünyasına adadığını da söyleyebiliriz. Çünkü, vefatından önce yurtdışı gezisini Türk Cumhuriyetlerine yapmıştı. 1993’te 4-15 Nisan günlerinde yoğun bir programla Türk cumhuriyetleri gezisine çıktı. Özbekistan Kazakistan Kırgızistan Türkmenistan ve Azerbaycan gezilerini tamamlayarak 15 Nisan’da Ankara’ya döndü. Ancak iki gün sonra vefat etti.

– Hocam Son soru olarak Turgut Özal’ı türk dünyası açısından değerlendirir misiniz?

Bana göre Özal’ın biraz daha ömrü olsaydı Türkiye ve Türk cumhuriyetleri arasındaki işbirliği daha geniş ve farklı boyutlarda olabilirdi. Çünkü Özal sadece realist değil, aynı zamanda duygu ve sevgi yüklüydü, milli ve manevi değerlere de bağlıydı. Statükocu değildi ve ülkesi için gördüğü fırsatları değerlendirmesini biliyordu. Bu sebeple özgün politikalar üretebiliyordu. Özal döneminde tam anlaşılamadı. Bugün de anlaşıldığını sanmıyorum. Onu anlamak için daha çok bilimsel araştırma ve toplantılar yapılmalıdır.

Dergimize değerli vaktinizden ayırıp bu röportajı gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ederim.

Kaynak: https://tarihcizgisidergi.wixsite.com/website/post/t%C3%BCrk-d%C3%BCnyasinda-i-%C5%9F-bi-rli-%C4%9Fi-ni-n-mi-mari-turgut-%C3%B6zal?fbclid=IwAR1poJVmVBWi8y_V7ExNdfEYWwNjiFRrUm9AwmrDqehWGt5D_s9fJDNZBWg