BEKLENMEDİK ACI KAYBIMIZ: CENGİZ AĞA

Çok kıymetli, sevdiğim ve saydığım 1974 Kıbrıs Gazisi Cengiz Oruç ağabeyimizin dün gece gelen vefat haberiyle sarsıldık. Almatı’da beyin kanaması sonucu hayata veda eden Oruç Paris’ten yakın bir arkadaşı için dünürlük vesilesiyle orada bulunuyordu.

Dünürlerin kendilerini çok iyi karşıladığını bana bir saat öncesine kadar messenger üzerinden yazıp kız tarafıyla akraba çıktıklarını da söyleyip Almatı’ya, atavatanı Kazakistan’a gelmiş olmaktan duyduğu memnuniyetini dile getiriyordu.

Bir saat sonra arkadaşlardan vefat haberini ilettiklerinde inanamadım. “Yanlışlık olmasın, emin misiniz?” diye tekrar tekrar sordum. Maalesef doğruydu. İşte, insana ölüm bu kadar yakındı. Kimsenin yarına, hatta bir saat sonrasına sağ çıkacağına garantisi yoktu.

Vefat haberi geldikten sonra akrabalar ve arkadaşlarla merhumun İstanbul’daki en yakın akrabası Asil Tan ninemize ve amca oğlu Cemal Tan’a kara haberi vermek gerekiyordu. Zor bir görevdir. Üstelik, saat gece 01.00’i gösteriyordu. Gece yarısı bu haberi iletmek kolay değildi. Ama ifa etmek de gerekiyordu. Kazak geleneklerine göre, buna “estirtüv”, yani ölümü işittirmek adı verilir. Çünkü, bu haberleri telefona pat diye söylemek uygun olmaz. Alıştıra alıştıra vermek ve yanında oturup gerekirse teselli etmek gerekir. Çünkü, acılar paylaştıkça azalır, sevinçler paylaştıkça çoğalır. Zeytinburnu’ndaki büyüğümüz, aksakalımız Hacı Abdülcelil İnan’ın evinde toplandık ve Asil Tan ninemize telefon açarak “uzaktan bir akrabanız gelmiş, onu size getiriyoruz” diyerek vakitsiz gelişimize bahane uydurduk. Ancak biz eve gelene kadar torunlarından biri telefonla haber vermiş. Evde sabah 04.00’e kadar oturduk. Duyan yakın akrabalar da geldiler.

Bu arada Paris’teki eşi Kerime yengemize de “kara haberi” vermek gerekirdi. Bu en zorudur. Çünkü gurbette kara haber insana ağır gelir. Kendim 1988-1995 yılları arasında Almanya’da yaşadım. Gece yarısı veya sabaha karşı çalan telefonlardan çok ürkerdik. Acaba Türkiye’de akrabalardan birine bir şey mi oldu, vakitsiz bu ne telefonu derdik. Paris’teki yakın akraba ve tanıdıklara telefon edilerek onların yengemizin evine bizzat giderek alıştıra alıştıra haber vermesi sağlandı. Cengiz ağamızın Almanya ve İsveç gibi ülkelerdeki amcaları ve kardeşlerine de bu şekilde acı haber ulaştırıldı.

Babalarımız göçmen olarak Türkiye’ye gediğinde 1953’te Tuzla Misafirhanesinde (Göçmen Evinde) dünyaya gözlerini açan Cengiz ağabey çok iyi bir insandı. Her zaman neşeli ve hayat doluydu. Yardımseverdi. Tüm Türkiye ve Avrupa Kazak toplumunun istisnasız sevip saydığı değerli Cengiz ağabeyime Allah gani gani rahmet eylesin. Ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.