ZENGİN VE MUTLU OLMANIN SIRRI
Bir köyde iki kardeş yaşıyormuş. Bir akşam üzeri tam yemeğe oturdukları sırada kapı çalınmış. Küçük kardeş kapıyı açmış. Yaşlıca bir adam:
– Karnım aç. Beni bu gece konuk olarak kabul eder misiniz?
– Sen kimsin?
– Ben Hızırım.
– Hangi Hızır?
– Hani herkesin peşinde koştuğu, bir kere olsun rastlamak istediği, rastladığında duaları kabul olan Hızır’ım.
– Tamam tanıdım, ama bizim evde sana yer yok. Evimiz dar. Misafir kabul edemeyiz. Sen en iyisi şehre git. Orada kolay yoldan zengin olmak isteyen insanlar var. Seni seve seve misafir ederler.
Hızır atına binip dörtnala gitmiş. İki kardeş tam sofraya oturup tekrar yemek yiyecekleri sırada yine kapı çalınmış. Küçük kardeş tekrar kapıyı açmış. Yorgun bir adam:
– Uzun yoldan geliyorum. Müsaade ederseniz bu gece burada kalmak isterim.
– Siz kimsiniz?
– Ben talihim. Benim başına konduğum insanlar çok rahat yaşarlar. Her diledikleri olur.
ziyaret edebilirsiniz;

– Çok teşekkür ederiz ama bizde size yer yok, rahat ettiremeyiz. Siz şehre gidiniz. Orada şans ve talih peşinde koşan pek çok insan var. Onlar çalışmadan yorulmadan zengin olmak için Loto oynar, devamlı piyango bileti alır. Zenginlik hayali ile devamlı fal baktırırlar. Onlar seni seve seve kabul ederler.
Adam atına atlayarak dörtnala şehre yönelmiş.
Kardeşler sofraya oturup tekrar yemek yiyecekleri sırada yine kapı çalınmış.
Kapıdaki üstü başı pejmürde yaşlıca bir adam:
Uzak yoldan geliyorum. Bu gece konaklayıp sizde dinlemek isterim
– Siz kimsiniz.
– Ben servet.
– Hangi Servet?
– Hani herkesin peşinde koştuğu altın, gümüş, para, kat, araba, yalı gibi büyük zenginliklerin toplamı olan servet.
– Ya öyle mi? Tanıdım seni Servet ama kusura bakma evimiz dar, misafir kabul edemeyiz. Sen şehre git, orada çok para sahibi olmak, servet sahibi olmak için yalan söyleyen, dolandırıcılık yapan, bu uğurda her şeyi mübah gören bir sürü insan var. Onlar seni baş tacı ederler.
Servet atına atlamış şehre doğru gözden kaybolmuş. İki kardeş tekrar sofraya oturup tam yemek yiyecekken, tekrar kapı çalınmış.
Kapıyı açmışlar. Nur yüzlü yaşlı bir adam:
– Uzun yoldan geliyorum. Bu gece burada kalmama müsaade eder misiniz?
– Siz kimsiniz?
– Birlik beraberliğim.
Küçük kardeş bunu duyunca hemen içeri koşmuş, heyecanlanarak:
– Abi, abi birlik beraberlik geldi. Kapıda.
Bunu duyunca, abisi de sofradan fırlamış ve Birlik Beraberlik adlı yaşlı adamı kucaklayıp içeri almış ve:
– Allah’ıma şükürler olsun. Dualarım kabul oldu. Yarabbi canımı alsan da, kardeşimle birlik beraberliğimi bozma, fesatçılara fırsat verme diye her gece dua ediyordum. Birlik beraberlik nihayet evimize geldi. Çok mutluyum, – demiş ve birlik beraberliği baş köşeye oturtmuşlar.
Sonra kardeşine seslenmiş:
– Kardeşim koş, ağıldaki koyunu kes ve birlik beraberliği güzel bir şekilde ağırlayalım. Birlik beraberlik:
– Yapmayın etmeyin tek koyununuzu benim için kesmeyin. Kuru ekmek de benim karnımı doyurur.
– Hayır olmaz. Evde birlik beraberlik olursa biz daha nice koyunlar alırız. Sen merak etme, sana ne versek azdır.
Ve gece yarısı yemekler pişip tam sofraya oturacakken, kapı tekrar çalınmış.Kapıyı açmışlar. Üç adam duruyormuş. Bunlar Hızır, Servet ve Talih imiş. Küçük kardeş:
– Hayrola sizler niye geldiniz? Ben sizleri şehre göndermedim mi?
– Doğru gönderdin ve şehre gittik. Ama orada birlik beraberlik göremedik. Herkes birbirinin kuyusunu kazmakla meşgul. Biz ancak birlik ve beraberliğin olduğu yerde oluruz. Birlik beraberliğin size gelmiş olduğunu öğrendik, sizinle olmak için geldik.
( Bir Kazak halk hikayesinden çeviren Prof. Dr. Abdulvahap Kara)