KAZAK ÇOCUK EDEBİYATI ÜZERİNE LATİN HARFLERİYLE İLK KİTAP

Daha önce Kazakların 1930’lı yıllarda Altaylardan Türkiye’ye yaptığı göçü “Karalı Köş”, yani “Yaslı Göç” adıyla romanlaştıran yazar ve şair Jädi Şäkenulı 2012 yılında ataköy escort Astana şehrinde yayınlanan bu kitabında kısa şiirler, hikayeler, özlü sözler ve tekerlemeler ile çocukları iyiliğe ve güzelliğe teşvik etmekte ve aynı zamanda Kazak kültürünün temel kavramlarını da işlemeye çalışmaktadır.

Bu muhtevasıyla, başarılı ender çocuk kitaplarından sayılabilecek bu eserin Türkiye ve Avrupa ülkelerindeki Kazak çocuklarının da istifadesi yararlı olabilirdi. samsun escort Fakat, Kazakistan’da Kiril harfleriyle yayınlanan bu eseri bu çocukların okuması mümkün değildi. Bu sebeple, bu eserin Latin harflerine aktararak Türkiye’de tekrar yayımlanması faydalı olacaktı.

Ayrıca geçen sene Kazakistan Ankara Büyükelçisi Janseyit Tüymebayev’in himayelerinde İstanbul Zeytinburnu’nda Kazak Türkleri Vakfı’nda bir çocuk kültür merkezi açıldı. Bu, Türkiye ve Avrupa ülkelerinde çocuklara yönelik açılan ilk merkezdir. Burada çocuklara Kazak dili ve kültürü öğretilmeye çalışılmaktadır. Ancak, merkezdeki görevliler Latin harfleriyle yazılmış Kazakça eserler bulmakta zorluk çekmekteydiler. şişli escort Bu eserin bu sahadaki ihtiyacı karşılamada küçük de olsa bir katkı yapacağı muhakkaktır. Eserin, aynı zamanda Türk dünyası, özellikle Kazak çocuk edebiyatı üzerine çalışan akademisyenlerin ve Kazakçasını geliştirmek isteyen her kesimden insanların da ilgisine mazhar olacağı muhakkaktır.

Çocuklar için kitap yazmak her zaman zordur. Belki de bu sebeple çocuk edebiyatıyla ilgili yazan yazarlar ve yayınlanmış kitaplar azdır. Oysa kitap sevgisinin ve okuma alışkanlığının insanlara daha çocukken aşılamak gerektiği aşikardır. Bunu sağlayacak olan da çocukların anlayacağı dilden, onları sevebileceği bir üslupla yazılan eserlerdir.

Bu eserler muhteva açısından çocuğa iyilikseverlik, kardeşlik ve vatan sevgisi gibi insani değerleri kazandırmalı, onları ilim ve bilime teşvik etmeli. Bununla birlikte kendi içinden çıktığı halkın milli kültürü ve örf-adetlerini de benimsetmelidir. Belki çocuklara kitap yazmanın zorluğu da bu gerekliliklerden kaynaklanıyor.

Kendisi aynı zamanda öğretmen olan ve Kazakistan dışında milli edebiyata hasret olarak çocukluk geçiren yazar Jädi Şäkenulı kitaba yazdığı önsözde şunları söylüyor:

“Göktürklerin altın beşiği Altay’da, ünlü İrtiş nehrinin kıyılarında doğup büyüdüm. Çocukluğum Çin’de, Kültür Devrimi’nin olduğu yıllara; büyük kargaşalar dönemine denk geldi. O yıllarda sadece Kazak edebiyatına değil, bir dilim ekmeğe de muhtaç olarak yaşadık. O dönemde yaşam koşulları, özellikle benim gibi; ebeveynleri Sovyetler Birliği’nden kaçarak Çin’e gelmiş halk düşmanlarının(!) çocukları için daha da ağırdı.

Ana dilimize ve milli edebiyatımıza susayan dimağlarımızı, babalarımızın anlattığı masallar suladı. O masalları dinleyerek mışıl mışıl uykulara daldığımız o büyülü akşamlar, soğuk günlerin gölgesinde yaşadığımız en mutlu anlarımızdı. Şimdi, anavatan Kazakistan’ın bağrında yaşadığım bu günlerde, Altay dağlarının koynunda kalan o günleri hayalimde canlandırmaya çalıştığımda, yaşadıklarım gözlerimin önünden bir masal gibi geçip gidiyor.

Bir varmış, bir yokmuş… Aylı gecelerden biri… Gökyüzünde, İrtiş kıyılarındaki balta girmemiş ormanlara gümüş ışıklarını serpen bembeyaz bir dolunay var. Kıyılarını dalgalarıyla emziren İrtiş, gürül gürül akıyor. Ormanın derinliklerinden, çok uzaklardan gelen bir baykuş sesi duyuluyor. Bu aylı gecede İrtiş’in kıyısında, bacasından çıkan boz dumanları ayazlı ve soğuk gökyüzüne dağılan; pencerelerinden sarımtırak ışıklar yayılan bir kışlak duruyor: Çobanların kışlağı… Ağıllarda böğüren inekler, kişneyen atlar ve meleyen keçilerin sesleri, birbirine karışıyor…

Birden, uzaklardan köpekler havlamaya başlıyor ve ortalığı velveleye veriyorlar. Nal sesleri geliyor, gece karanlığında meçhul bir atlının dörtnala gidişi duyuluyor… Böyle anlarda, tezek kokan, dış duvarları dumandan, isten sararmış mütevazı fakat sıcacık evde, babasının koynunda yatmak için çekişen çocuklar, koşuşarak yatağa giriyor ve onu masal anlatmaya ikna ediyorlar…

Bir varmış bir yokmuş…

Bunlar, ne mutlu anlardı! İşte, o anları yaşayan çocuklardan biri de benim…

O çocuk, gecenin koyu karanlığında çelik çomak oynuyor. İrtiş’in yüksek dağlardan, köpükler saçarak akan serin sularında balıklar gibi yüzüyor. Suyun üstündeki ak köpükler gibi balık sürüleriyle birlikte hoplayıp zıplıyor. Dağın yamaçlarından, kızağı ile kayıyor ve ayağı tökezleyip beyaz karların içine ağzı üstüne düşüyor. O çocuk, oyunlardan yorgun argın dönmesine rağmen yine de babasına masal anlattırıyor ve daha masal sona ermeden derin ve tatlı bir uykuya dalıyor…

Ah, ne güzeldir çocukluk!  Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Develer tellal iken, pireler berber iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallarken… Bizim köyde işte böyle bir çocuk yaşardı. Masalları çok seven bu çocuk, zamanla büyüdü; kardeşlerine ve diğer çocuklara masallar anlatmak istedi. Onun masalları, dedelerinden ve ninelerinden dinleyerek büyüdüğü masallar kadar güzel olamaz. Çünkü bu çocuk kendi uydurduğu güzel şiirleri ve masalları çocuklara ulaştırmayı seviyor. Dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın, insanlığın tek ve en doğru yolu, iyilikler yapmak, başkalarına faydalı olmak değil midir?

Şimdilerde, benim son derece tatlı anılarla yaşadığım çocukluğumun bir benzerini, kaderin cilvesiyle Kazakistan’dan çok uzak diyarlarda doğmuş olan Kazak çocukları yaşıyor. Üstelik onların da tıpkı benim gibi ana dillerinde yazılmış edebi eserlere susamış bir halde olduklarını biliyorum.

Sevgili yavrularımızın milli edebiyatımıza susamış dimağlarına kırlangıcın kanadıyla su serpmesi gibi bir damla su serpebildiğim için, kendimi dünyanın en bahtiyar babalardan biri sayıyorum. Benim gibi bahtiyar babalardan biri de, Türk dünyasının önemli bir kolu olan Kazak çocuklarına ithaf edilen bu kitabı Latin harflerine aktaran ve böylece Atayurt Kazakistan’dan uzak diyarlarda yaşayan akrabalarının istifadesine sunulmasında öncülük eden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi, Mustafa Çokay araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. Abdulvahap Kara’ya ve bu kitabın sayfa ve kapak düzenini özel itinayla hazırlayan Fokus Ajans ve sahibi Murat Acar’a, kültüre hizmet şiarıyla basımını üstelenen “Bilge Kültür Sanat” yayınevi mensuplarına tüm kalbimle teşekkür ediyor; minnettarlığımı bildiriyorum.“

Astana, 7 Mart 2013

Jädi Şäkenulı

Kazakistan Yazarlar Birliği ve

Avrasya Yazarlar Birliği üyesi

Bir cevap yazın

Your email address will not be published / Required fields are marked *

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.