İstanbul’da Cengiz Aytmatov’u Anma Programından Notlar
Bundan sonra Kültür A.Ş. Toplantı Salonu’ndaki programa geçildi. Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Kütük, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, Cengiz Aytmatov’un, dünya edebiyatında tartışılmaz bir yere sahip olan kitaplarıyla köklü Türk kültür zenginliğini bütün dünyaya tanıtan değerli bir yazar, değerli bir diplomat, değerli bir edebiyatçı, öğretmen ve yol gösterici olduğunu ifade etti. Kütük, Aytmatov’u unutmayacaklarını, onu hizmetleri ve eserleriyle yad etmeye devam edeceklerini söyledi.
Kırgızistan İstanbul Başkonsolosu Mirlan Arstanbayev de, Türk Dünyasının, Türk Devleti’nin ve Türk Milleti’nin Cengiz Aytmatov’u hiçbir zaman unutmadığını bu toplantıyla gösterdiğini belirterek, dünyanın Kırgızistan’ı, Manas Destanı ve Aytmatov’un kitapları ile tanıdığına dikkat çekti. Kendilerine verdiği destekten dolayı Kültür A.Ş.’ye teşekkür eden Arstanbayev, İstanbul’da uygun görülecek bir parka Cengiz Aytmatov’un isminin verilmesinden büyük memnuniyet duyacaklarını dile getirdi.
Bu dilek tüm toplantıya katılanların da dileği idi. Umuyoruz ki, böylece bu isimde Türkiye’de ikinci park İstanbul’da açılmış olur. İlk olarak bir parka onun isminin verilmesi, 2007 yılında Aytmatov’un sağlığında Türkiye’ye yaptığı son ziyarette ve kendisinin de hazır bulunduğu Elazığ Hazar Şiir Akşamları etkinliğinde gerçekleşmişti. Aytmatov bundan çok memnun olmuş ve duygulanmıştı. Herhalde İstanbul’da da bir parka isminin verilmesi onun ruhunu şad edecektir.
Cengiz Aytmatov’un 2007 yılında Elazığ’da söylediği şu sözler ilgi çekicidir; “Sovyetler Birliği döneminde Türkiye gelip gitmek mümkün değildi. Bu yüzden aramızda kopukluk meydana geldi. Şimdi Türkiye’ye her gelip gittiğimde Kırgızistan’da bana Türkiye nasıl bir yer diye soruyorlar. Böyle soruların gelmesi az zamanda ne derece birbirimizden koptuğumuzun göstergesidir.”
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş Kırgız kimliğinin unutturulmaya çalışıldığı bir dönemde Cengiz Aytmatov’un milli kimliği koruma noktasında büyük hizmetler verdiğine vurgu yaptı. Aytmatov’u anmanın ona karşı Türk dünyasının bir vefa borcu olduğunu da ifade etti.
Yıldız Teknik Üniversitesi‘nden Prof. Dr. Yakup Çelik Cengiz Aytmatov’un kitaplarının çevirilerinde farklılıklar ve yanlışlıklar olduğunu, bu sebepten tüm eserlerinin tercümelerinin gözden geçirilmesi gerektiğini dile getirdi ve şöyle dedi: “Tüm dünya önce onu bir Sovyet yazarı olarak tanıdığı ve 80’lerden sonra onun Türk yazarı olduğunu fark ettik ve onda kendimizi bulduk. Cengiz Aytmatov “Dişi Kurdun Rüyaları” ve “Elveda Gülsarı” sadece insanların değil, hayvanların da psikolojisini anlatmaktadır. Romanlarında kurt ve at gibi hayvanlara da yer veren ve onlara insani özellikler atfeden ve bunda da başarılı olan dünyadaki sayılı yazarlardan biri Cengiz Aytmatov’tur. Cengiz Aytmatov’un tüm romanlarında efsaneler vardır. “Toprak Ana” ve “Cengiz Han’a Küsen Bulut” romanlarında da böyle efsanelerden söz edilmiştir. Bu efsaneler insanı farklı dünyalara götürüyor. Esasen Cengiz Aytmatov romanlarında Sovyetler Birliği’nde ötekileştirilmiş insanın dünyasını ortaya koymaktadır. O Kırgızların var olma savaşını silahla kavga ile değil, kalemle fikir ile yapmıştır. Cengiz Aytmatov’un romanları aynı zamanda dünya barışına katkıdır. Çünkü o romanlarında insan sevgisini işlemiştir. İnsanın sıkıntılarını ve hatta bir çocuğun düş kırıklığını ustaca eserlerine yansıtır. Savaş karşıtıdır. İnsanın erdemlerine büyük önem veren Aytmatov yüksek değerleri ön plana çıkartır. Bunlar insanın yüreğinden kopup gelen ve dünyayı güzelleştiren değerlerdir. Buna karşılık Aytmatov araç değerleri hiçe sayar. Araç değerlerin davranış değerlerine dönüşmesi toplumun bozulmasıdır.”
Prof. Dr. Hayati Tüfekçioğlu konuşmasında “Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir yetkilisi olsaydım Aytmatov eserlerini ders kitaplarına koyardım. Çünkü Cengiz Aytmatov salt bir roman yazarı değil, aynı zamanda bir düşünce adamıdır. Büyük romancı olmak için sadece yazma yeteneği yetmez. Romanlarında ele aldığı konuların da toplumsal konular olması gerekiyor. Cengiz Aytmatov bir sosyoloğun veya bir tarihçinin bilimde yapması gerekenleri edebiyatta yapmıştır” dedi.
Türkistan Bibiyografyası isimli çalışmasıyla tanınan Doç. Dr. Fahri Solak Cengiz Aytmatov çalışmalarının da bibliyografyasının bir muhasebesini yapmış. Aytmatov’un bir edebiyatçı olmanın ötesinde çok yönlü bir şahsiyet olduğuna dikkati çeken Solak “Bu yüzden Türkiye’de onu edebiyatçılardan ziyade sosyal bilimciler incelemiştir, hakkında yazılar yazmışlardır. Türkiye’de Aytmatov patlaması 1990’larda başladı. Elbette bunda Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Türkiye’de Orta Asya’ya ilginin artması önemli oldu. Cengiz Aytmatov’a ilgi 2000’li yıllarda da 1990’lardaki kadar olmasa da devam etti. Cengiz Aytmatov’a Türkiye’de önce sol entelektüeller ilgi duydu. Sovyetlerin çökmesinden sonra ise sağ kesimin ilgi odağı oldu.”
Solak’ın bu tespiti doğrudur. 1990’lara kadar Türk dünyasındaki edebi ilişkiler ideolojik temelliydi. Sovyet coğrafyasındaki Türk ülkelerinde de Türkiye’den sol ideolojinin yazarları olarak bilinen Nazım Hikmet ve Aziz Nesin tanınıyordu. Tabii bunda Moskova’nın kendisine yakın bulduğu Türk yazarlarının eserlerini Rusça ve diğer Sovyet ülkelerinin dillerine çevirterek yayımlatması etkili oldu.
Doç. Dr. Fahri Solak’ın önemli bir tespiti de Sovyet döneminde dahi Türkiye’de tanınan bir yazar olmasına rağmen Cengiz Aytmatov hakkında yeterli araştırmaların yapıldığı yönündedir. Solak’ın belirttiğine göre, Türkiye’de bugüne kadar sadece biri doktora olmak üzere 14 tez yapılmış bulunmaktadır. Cengiz Aytmatov hakkında yayınlanan kitap sayısı ise sadece 69’dur. Bunlara onun çeviri romanları da dâhildir. 50 yılda yayınlanan makale sayısı ise 118’dir.”
Doç. Dr. Fahri Solak’ın verdiği bu rakamlar düşündürücüdür. Niçin Türkiye’de Aytmatov konusunda çalışmalar bu kadar azdır? Bunu birçok kimse belki akademik ilginin azlığı ile yorumlayabilir. Fakat bana kalırsa, Türkiye’de maalesef sosyal bilimlerde planlama ve teşvik eksikliği vardır. Mesela, Türkiye’de edebiyat alanında yapılan tezlerin konularını gözden geçiren ve ileriye dönük olarak hangi konularda tezlerin yapılması gerektiğini tespit eden ve bu tespit edilen alanlarda tez yapılmasını teşvik için öğrencilere ve danışman hocalarına destek sağlamayı vaat eden bir kurum var mıdır? Aynı soruyu tarih alanında da sorabiliriz. Herhalde alacağımız cevap “yoktur” olacaktır.
Biz yine konumuza dönersek, Cengiz Aytmatov konusunda araştırmalar gerçekten yetersizdir. Belki böylesine ulu bir çınarı araştırmak için kurumların desteği de yetersiz kalacaktır. Bunun için özel bir enstitü kurulmalıdır. Çünkü, Cengiz Aytmatov gerçekten bir fenomendir. Eserleri 176 dile çevrilmiştir. Yani 176 ülkede okunan bir yazardır. O ülkelerde acaba onun hakkında ve onun eserleri dolayısıyla Türk dünyası hakkında ne gibi yorumlar yapılmakta, ne gibi sonuçlar çıkarılmaktadır? Onun eserleri ayrı ayrı incelenmeli ve genç nesillere aktarılmalıdır. İşte bunları yapacak özel bir kurum olmalıdır. Belki bu Türkiye’de olabilir, belki de Türk Akademisi’nin bünyesinde olabilir. Çünkü, Aytmatov’un eserleri tüm Türk dünyasını ilgilendiren eserlerdir. Her Türk ülkesinin aydınlarının onun hakkında söyleyecek bir şeyleri mutlaka vardır.
Türk halklarının tarihi ve kültürünün araştırılıp tüm dünyaya tanıtılması için Türk Akademisi’nin kurulması teklifini yapan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in Cengiz Aytmatov’a özel bir sevgisi olduğu da biliniyor. 10 Haziran 2008 günü vefatının ardından Aytmatov için yayınladığı taziye mesajında Nazarbayev şunları ifade etmişti: “Cengiz Töreküloğlu daha geçenlerde Kazakistan’a özel olarak gelmiş ve ikimiz bugünkü küreselleşme devrinde millet ve vatanın geleceği, edebiyat ve kültür meseleleri hususlarında uzun uzadıya sohbet etmiştik. Kazakistan Aytmatov’un [80. yaş günü] kutlamalarının layık olduğu biçimde düzenlenmesi için çalışmalara başlamış bulunuyordu. Ne yazık ki, ecel değerli şahsiyetimizi aramızdan aniden çekip aldı. Aytmatov güçlü yeteneği, sarsılmaz itibarıyla kardeş Kırgız ülkesinin bugünü ile geleceği için son nefesine kadar durmaksızın hizmet etti.“
Anma toplantısında konuşan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Erkam Tufan Aytav Cengiz Aytmatov ile olan özel dostluğuna ve arkadaşlığına dikkati çekti. 1992-1995 yılları arasında Kırgızistan’da bulunduğu sırada onunla tanıştığını söyleyen Aytav’a daha sonra sekiz sene boyunca birçok projelerde onunla birlikte çalışmak nasip olmuş. Aralarında 30 yaşın üzerinde bir fark olmasına rağmen arkadaş gibi olduklarını ifade eden Aytav Aytmatov’un çocukla çocuk olabilecek mütevaziliğine vurgu yaptı. “Cengiz Aytmatov’u biraz Mehmet Akif Ersoy’a benzetirim”-, diyen Aytav şöyle devam etti: “İkisi de çile insanıdır. Bilindiği gibi Mehmet Akif Ersoy Kurtuluş Savaşının tohumlarının atılmasında önemli faaliyetlerde bulundu. Cengiz Aytmatov Kırgız kimliğinin korumasında büyük mücadele verdi ve bunu kavga etmeden halkı sokağa dökmeden edebiyat ile yaptı.”
Biz de konuşmamızda Cengiz Aytmatov’un şahsiyetinde dört kimlik bulunduğuna dikkati çektik. İlk olarak o bir Kırgız’dır. İkincisi Türk dünyasına mal olmuş bir yazardır. Üçüncüsü bir Sovyet yazarıdır. Dördüncüsü dünya yazarıdır. Belki bunlara beşinciyi de katabilir, onun Rus edebiyatının yazarı olduğunu da söyleyebiliriz. Çünkü, bilindiği gibi, Cengiz Aytmatov eserlerini Rusça kaleme almıştır. Hatta eserleri anadili Kırgızcaya da Rusçadan tercüme edilmiştir. Bu sebeple edebiyat araştırmacıları arasında onun Türk dünyasının mı, yoksa Slav dünyasının mı yazarı olduğu tartışma konusu olmuştur. Nitekim bugün Aytmatov’un Rusya’da belki Türkiye’den daha çok bilimsel toplantılara konu olduğunu görüyoruz. Aytmatov vefat ettikten bir yıl sonra Rusya’da “Aytmatov Dünyası: Entegrasyon ve Kültür Diyalogu” başlığıyla uluslararası sempozyumlar tertiplendiğini görmekteyiz. Hatta geçen sene, yani 23 Kasım 2012 tarihinde Rusya Milli Kütüphanesinde gerçekleşen bu serideki bir sempozyuma çeşitli ülkelerden bilim adamları katılmış ve katılımcılara Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin başarı dileklerini ileten bir mesaj da yollamıştır. (Bu mesajın metni için bkz: http://www.kremlin.ru/letters/16900)
Bu durum bizleri gerçekten düşündürmelidir. Yani, Cengiz Aytmatov’a acaba Türk dünyası olarak Rusya kadar önem veriyor muyuz? Bize göre, Cengiz Aytmatov Türk dünyasının yazarıdır. Her ne kadar eserlerini Rusça kalem almış olsa bile, işlediği konular Türk dünyasının konularıdır. Mesela, onun eserlerini Türkçe okuduğunuz zaman karşımıza bir Türk dünyasının çıktığını açık bir şekilde görmekteyiz. Ama bir Dostoyevski veya bir Tolstoy okuduğunuzda Rus toplumuyla karşı karşıya kalırsınız. Bu açıdan baktığımızda Türkiye’nin en çok okunan yazarlarından Elif Şafak’ı da sorgulamak gerekir. Eserlerini önce İngilizce yazan daha sonra Türkçeye çevrilen Şafak bir İngiliz yazarı mıdır? Elbette değil, işlediği konular bakımından tartışmasız bir Türk yazarıdır.
Son olarak Cengiz Aytmatov’un bir dileği üzerinde durmak isterim. Aytmatov “Türk dünyasının bir edebiyat ödülü olmalıdır” diye defalarca söyledi. Ben onun bu dileğini her sene verdiğim nevruz konferanslarında dile getiririm. Evet böyle bir ödül olmalı ve bu, Nevruz’a işlevsellik kazandırmak üzere Nevruz Bilim ve Sanat Ödülleri adı altında her sene Nevruz bayramında verilmeli, derim. Hatta 1998 senesinde Kazakistan’ın Türkistan şehrinde karşılaştığım Aytmatov’a bu önerimi söylediğimde çok memnun olmuştu. Nevruz bir yılbaşı kutlaması olduğuna göre, Nevruz bayramında geçmiş senenin bilim ve sanat alanında Türk dünyasındaki gelişmelerin bir muhasebesi yapılmalı ve başarılı isimler ödüllendirilmelidir. Bu çerçevede verilecek edebiyat ödüllerine “Cengiz Aytmatov Türk Dünyası Edebiyat Ödülü” adı verilebilir.
Panelin ardından Kırgızistan İstanbul Başkonsolosu Mirlan Arstanbayev, Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Kütük’e Kırgız millî kıyafetini giydirdi ve tüm katılımcılara birer teşekkür plaketi takdim etti.
10 Haziran 2013 tarihinde İstanbul’da gerçekleşen büyük yazar Cengiz Aytmatov konulu toplantıya bir nebze olsun katkıda bulunmaktan ve bundan dolayı Kırgızistan Başkonsolosluğu’ndan Aytmatov’un resmi de bulunan bir plaket almış olmaktan dolayı kendimi bahtiyar hissediyorum. Aytmatov anlatılmakla tükenmeyecek bir düşünce ve kültür adamıdır. Onun eserlerinin ve düşüncelerinin yayılmasına ve tanıtılmasına katkıda bulunmak Türk dünyasının kültür ufuklarını daha da zenginleştirecektir. Onunla ilgili toplantılar ve yayınlar belki de yeni nesillerin onu örnek almasına ve nice Aytmatov gibi düşünce adamlarının çıkmasına vesile olacaktır.
Abdulvahap Kara