EĞER YAPAY ZEKA KAZAK GELİNİ OLSAYDI?!

Merhum Enver Paşa’nın şehit düşmesinin üzerinden on yıl geçti. Onun sureti hafızamızda derin bir şekilde yer etmiş olup, vefatının bizleri ne denli derinden etkilediği öyle büyüktü ki, sanki aradan on yıl değil, sadece on ay, ya da on hafta geçmiş gibi hissediyoruz.
1921 sonbaharında Enver Paşa’nın aniden Buhara şehrinde ortaya çıkması, biz Türkistanlıların anavatanımızı düşman işgalinden kurtarma yolundaki mücadelemize yeni bir ivme kazandırdı. Bu gelişme, zafer umudunu yeşertti. Zengin askerî tecrübesi ve şahsi cesareti, ki bu nitelikler Türkistan isyancılarını etrafında toplayarak kendi liderliği etrafında birleştirmek için son derece gerekliydi ve Enver Paşa’nın kişiliğinde mevcut idi.
Eğer Enver Paşa, 1918–1919 yıllarında, bölgenin büyük bir kısmı henüz Sovyetler Birliği’ne katılmamışken, Sovyet egemenliğindeki yerlerde geniş çaplı isyanlar yaşandığı dönemde Türkistan’a gelmiş olsaydı, o zaman anavatanımızın kaderi belki de çok farklı şekilde şekillenebilirdi. 1918–1919 yıllarında uğradığımız yenilginin sebebi yalnızca Rus Bolşeviklerinin silahlı gücü değildir; aynı zamanda bizim yeterince örgütlü ve cesur olamayışımız ve millî mücadelemizi sistemli ve kararlı bir şekilde yürütemeyişimiz de bu yenilginin önemli nedenleri arasında yer almaktadır.
“At tergev” – Kazaklarda gelinlerin, kayın hısımları olan büyüklerine ve akrabalarına doğrudan isimleriyle hitap etmeyip, onlara özel lakaplar ya da dolaylı ifadelerle seslenmesi geleneğine verilen addır.
Bu gelenek, gelinin kayınpederine, kayınvalidesine ve tüm kayın akrabalarına duyduğu saygıyı yansıtır. Gelin, kayın akrabaları arasında yaş, cinsiyet ya da sosyal konum farkı gözetmeksizin, onların adlarını doğrudan anmaz; bunun yerine uygun, ahenkli ve yaratıcı lakaplar kullanır.
Bu yönüyle at tergev, gelinlerin sergilediği örnek bir davranış biçimidir. Mesela bazı yengelerim bana “törem”, kızkardeşime “sergim” diye lakap takmışlardı. Doğrudan ismimizle hitap etmezlerdi.
Kısacası, eskiden Kazak gelinleri, edep ve haya içinde çekinerek doğrudan ad söylemekten kaçınırdı. Bu davranışa “ad söylememe” yani at tergev denir. Tabii şimdi uygulayan pek kalmadı.
🔸 Ad Söylememe Geleneği Nasıl Uygulanır? 🔸
Kanije Savunması, 1593-1606 Osmanlı-Avusturya Savaşları sırasında en önemli olaylarından biridir. 1601 yılında, günümüz Macaristan sınırları içinde yer alan Kanije Kalesi’nin Osmanlı kuvvetleri tarafından, Tiryaki Hasan Paşa komutasında, büyük bir Avusturya (Habsburg) ordusuna karşı başarıyla savunulmasıdır. Bu savunma, Osmanlı askeri tarihinde bir destan olarak kabul edilir.
1600 yılında Osmanlı ordusu, Sadrazam Damat İbrahim Paşa komutasında Kanije Kalesi’ni ele geçirmişti. Kalenin stratejik önemi nedeniyle, komutanlığına tecrübeli ve zeki bir devlet adamı olan Tiryaki Hasan Paşa getirildi. Kalede yaklaşık 9.000 kişilik bir askeri kuvvet ile yeterli miktarda cephane ve erzak bırakıldıktan sonra Osmanlı ordusu bölgeden çekildi. Bu durumu fırsat bilen Avusturya Arşidükü II. Ferdinand komutasındaki yaklaşık 90.000-100.000 kişilik büyük bir Haçlı ordusu (Avusturyalılar, İtalyanlar, İspanyollar, Maltalılar ve Papalık askerleri), 9 Eylül 1601’de Kanije Kalesi’ni kuşattı.
Edebiyat, diller ve kültürler arasında köprü kuran en güçlü araçlardan biridir. Bu köprülerin en sağlamlarından birini inşa eden kişi ise bir Kırgız bozkırından çıkarak dünya edebiyat sahnesine adını altın harflerle yazdıran Cengiz Aytmatov olmuştur.
Cengiz Aytmatov (1928–2008), yalnızca Kırgız edebiyatının değil, tüm Türk Dünyası’nın ve dünya edebiyatının en saygın yazarlarından biridir. Bozkırların insanı, doğayı ve kadim kültürüyle harmanlanmış hayatını evrensel temalarla birleştiren Aytmatov, eserlerinde bireyin dramını, toplumsal değişimi ve insanlık durumunu felsefi bir derinlikle işlemiştir. Onun yazarlığı, Sovyetler Birliği döneminde merkezî ideolojik kalıpları aşarak, insanı merkeze alan, sembollerle yüklü güçlü anlatılar kurmasıyla dikkat çekmiştir.