Selçuklu Kültür Mirası ve Kazakistan

4 Nisan 2012 Perşembe günü Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Öğrenci Kulbünün düzenlediği “Cengiz Dağcı Paneline” katıldım. Panelden sonra Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bilal Yücel ile Yrd. Doç. Dr. Emin Eminoğlu TRT’de Cengiz Dağcı belgeselleriyle çok büyük bir çalışmaya imza atan Zafer Karatay ve Sivaslı yayıncı IQ Kültür Sanat Yayınevi sahibi ve bizim Cengiz Dağcı kitabımızı yayınlayan Adem Sarıgöl ile bizi şehrin tarihi mekanlarını gezdirdi. Kendilerine teşekkürlerimi arz ediyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse Sivas şehrine ve Selçuklu sanatına hayran kaldım. Bu konularda bir çok bilmediğimizin farkına vardım.

Maalesef Selçuklu’nun yüksek tarihi ve kültürü 600 yıllık muazzam bir tarih yazan Osmanlı tarih ve kütürünün gölgesinde kalmışa benziyor. Elbette Osmanlı’yla gurur duyalım, çok araştıralım ama diğer tarihlerimizi de ihmal etmeyelim.


Türk Romanları Türk Lehçeleri İçinde En Çok Uygurca Okunuyor

Eğer Türk Dünyası için bir Nobel Edebiyat Ödülü tayin edilmiş olsaydı, tartışmasız bir şekilde Tursunay Sakım hanım alırdı. Çünkü Türk yazar ve bilim adamlarının eserlerinin Uygur Türkleri arasında tanıtılmasında çok büyük emekleri vardır. Belki de Türkçe edebi ve ilmi eserlerin tanıtımını, Türkiye dışındaki bir Türk ülkesinde en çok onun yaptığını söyleyebiliriz.

Bu gün Uygur Türkleri, Reşat Nuri Güntekin, Necati Cumali, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Kerime Nadir ve Sabahatin Ali’nin romanlarını Uygurca okuyabiliyorlarsa, bunu Tursunay Sakım’a borçludurlar. Bu edebiyat ve kültür aşığı mümtaz insan, ne yazık ki, 2006 Eylül ayının ilk haftasında 68 yaşında vefat etmiş bulunmaktadır. Sağlığında kendisi ve eserleri Türkiye’de pek bilinmeyen bu kültür kadının ölümünden sonra Türk Kültür Dünyası’nda hak ettiği yeri alacağına inanıyoruz.


HUN DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE ULAŞAN 1500 YILLIK SAZ

Türk musiki ve kültür tarihinde önemli bu buluşu Moğol arkeologları gerçekleştirdi. 2008 yılında buldukları 1500 yıllık sazı önce Moğolların Deve kopuzu dedikleri  çalgı zannettiler. Ancak bunun Türk sazı olduğunu ve üstünde runik yazıyla Türkce sözler bulunduğunu fark eden Gumilev Avrasya Üniversitesi Türkoloji ve Etimoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Karjavbay Sartkojaulı olmuş.

Geçtiğimiz yıl Ekim ayı sonunda İstanbul’da gerçeklesen “Ötüken’den İstanbul’a Türkçenin 1290 Yılı” isimli uluslararası sempozyum gelen değerli hocamız bunları bana anlatınca doğrusu çok heyecanlandım.

Bu konuda makaleniz var mı, sazın fotoğrafları elinizde mi? diye sormaktan kendimi alamadım. Çünkü iki senelik bu önemli kültür hadisesinden haberimiz yoktu. Amacım hocamızın makalesini resimleriyle birlikte Türkiye’de yayınlayıp Türkiye’deki araştırmacıların haberdar olmasını sağlamaktı.


Semerkant’ın Muhteşem Registan Meydanı

25 Mart 2012 tarihinde Türk Dünyası Topkapı Kültür Evlerinde Kazak öğrencilerin düzenlediği Nevruz etkinliğine katıldığımda çevreyi gezdim. Orada Türk Cumhuriyetlerinin ve Türk topluluklarının tanıtım evleri vardır. Bundan 5 sene kadar önce açıldığında sadece Kazakistan evi çok güzeldi. İçerisi Kazak el işleri örnekleri, resimleri vs. ile bezenmişti. Diğer cumhuriyetlerinde bir hareket yoktu. Zamanla onlar da buraya önem vermeye başladılar.

Dün Kazakistan konsolosumla birlikte tüm evleri gezerken büyük bir mutlulukla gördüm ki, Azerbaycan, Özbekistan ve Kırgızistan evleri Kazakistan’ı geçmişti. Çok modern ve güzel bir yapı kazandırmışlar.

Konsolosumla bu yarışta tekrar Kazakistan’ı birinci yapmak için karar aldık.


TÜRK DÜNYASINDA NEVRUZ NASIL KUTLANMALI

Her sene Nevruz Bayramında konferanslar veririm. Nevruzun tarihçesi, kültürümüzdeki yeri ve önemi, Kazak Türklerinde nasıl kutlandığını anlatır dururum. Konuşmamın sonunda da nevruza sahip çıkılması gerektiğini, bunun için nevruzun zamana uydurulmasının şart olduğunu ifade ederim. Bu konudaki bir iki önerimi de ortaya koyarım.

Bu defa da öyle oldu. Türk Edebiyatı Vakfı 21 Mart 2012 günkü Çarşamba sohbetlerini nevruz konusuna ayırmış. Bizi davet ettiler. Seve seve daveti kabul ettim. “Türk dünyasında Nevruz” konulu toplantıda benden başka konuşmacı olarak Prof. Dr. Şuayip Karakaş, Yrd. Doç. Dr. Hayati Yavuzer, Yrd. Doç. Dr. Mağfiret Yunus ve Yrd. Doç. Dr. Gülzade Tanrıdağlı da vardı.


TÜRK DÜNYASI II. EDEBİYAT DERGİLERİ KURULTAYI VE I. KAŞGARLI MAHMUT HİKAYE YARIŞMASI

Geçen sene Avrasya Yazarlar Birliği tarafından İstanbul’da düzenlenen Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kurultayı’nın ikincisi bu sene Ankara’da gerçekleştirildi. İkinci kurultayın birincisine göre daha geniş çapta ve somut sonuçları olduğu görüldü. İlki sadece Avrasya Yazarlar Birliği tarafından düzenlenirken, ikincisinde Gazi Üniversitesi, TÜRKSOY, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı ve TİKA’nın aktif destek vermesi takdirle karşılandı. Bunu da Türk Dünyasının edebiyat dergilerinin bir araya gelmesinin, daha doğrusu edebiyat çalışmalarının ortaklaşa yürütülmesinin bir ihtiyaç olduğunun geniş bir kesim tarafından daha iyi anlaşılmaya başladığının bir göstergesi olarak da değerlendirebiliriz. Bu çalışmalar ciddiyetle sürdürüldüğü müddetçe, desteklerin de artarak devam edeceğini söyleyebiliriz.

Bu kurultayda, geçen kurultayda alınan bir karar başarıyla uygulanarak Türk Dünyası Kaşgarlı Mahmut Hikâye Ödülleri sahiplerini buldu. Geçen sene nasıl Edebiyat Dergilerinin kurultayını düzenlemek bir ilk ise, bu sene Türk ülkeleri çapında bir hikaye yarışmasını gerçekleştirmek de bir ilk olarak tarihe geçti.


İSTANBUL’DA KARDEŞ DERGİLER KURULTAYINDAN İZLENİMLER

15 Aralık 2007 Cumartesi günü İstanbul tarihi günlerden birine tanıklık etti. Eski Sovyet Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığına kavuşmasının üzerinden 16 yıl gibi azımsanmayacak bir zaman dilimi geçmesine rağmen, Türk Dünyası Edebiyat Dergileri yayın yönetmenleri ve temsilcileri ilk defa bu tarihi günde bir araya geldi.

Doğrusu böyle bir toplantıya katılırken heyecanlandım. Çok mutlu oldum. Evet siyaset adamları, devlet başkanları 16 yılda bir çok kere bir araya geldiler. Mesela, geçen sene Antalya’da Türk Cumhuriyetleri Devlet Başkanları Zirve Toplantısı’nın 8’incisi, bu sene Bakü’de Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İş-birliği Kurultayları’nın 11’incisi gerçekleştirildi. Ama Cumartesi gününe kadar Türk Dünyası Edebiyat Dergilerinin kurultayını düzenlemek kimsenin aklına gelmemişti. Bu müstesna toplantıyı düzenleyen Avrasya Yazarlar Birliği’nin Başkanı sayın Yakup Deliömeroğlu’nun şahsında emeği geçen herkesi kutluyor ve teşekkürlerimi sunuyorum.

I. Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kurultayı çalışmalarına baştan sona kadar katıldım. Kurultayda hem genel olarak dergi yayıncılığının önemi ve sorunları ve hem de özel olarak Türk edebiyatına yönelik dergilerin meseleleri ele alındı. Toplantıda en batıda Makedonya’dan en doğuda Kazakistan’a kadar Türk dünyasının on ülkesinden edebiyat dergiciliğinin çilesini ve hazzını tatmış ve yaşamış olan insanların kendi ağızlarından meselelerini dinledik. Toplantı salonunda, böylesine önemli bir  toplantı gerçekleşmekte olmasına rağmen, kalabalık bir dinleyici grubu yoktu. Kurultayın katılımcıları dışında bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda dinleyici vardı. Acaba aydınlarımız ve edebiyatçılarımız bu konuya kayıtsız mı kalmışlardı? Yoksa Avrasya Yazarlar Birliği duyurularını etkili bir biçimde yapamamış mıydı?


KAZAK TÜRKÇESİ ÖRNEĞİNDE TÜRK DİLİNİN ZENGİNLİKLERİNDEN BİRİ AKRABA İSİMLERİ

Güzel Türkçemizin paha biçilmez hazinelerinden birini akraba isimleri teşkil etmektedir. Dilimiz, bu konuda hiç bir dilde olmayan bir zenginliğe sahiptir. Çünkü, Türkler, akrabalık ilişkilerine tarih boyunca önem vermişlerdir. Bu durum günümüzde de devam etmektedir. Akraba dayanışmasının örneklerini toplumsal hayatta sık sık görmek mümkündür. Türk milletinin bu özelliği, doğal olarak, diline de yansımıştır.

Türklerde en uzak akrabalar için isimler türetilmişken, bazı toplumlarının dilinde bir insanın en yakın akrabaları sayılan dede ve nine için bile özel kelimeler türetilmediğini söyleyebiliriz. Bunlar için büyükbaba ve büyükanne gibi birleşik kelimelerin kullanıldığını görüyoruz. Bu konuda üzüntü verici olan güzel Türkçemizde dede ve nine gibi güzel isimler dururken, onların yerine Batı dillerinin etkisinde kalarak büyükbaba ve büyükanne gibi kelimelerin kullanımının gün geçtikçe yaygınlaşmasıdır. Bu, maalesef, kendimizde var olan altınların kıymetinin farkına varmadan başkalarının bakırlarına özenti içinde olmamızın somut örneklerinden birisini teşkil etmektedir.


KAZAK TÜRKLERİNDE NASREDDİN HOCA VE FIKRALARI

Kazak Türkleri arasında pek çok kimse Nasreddin Hoca’nın Akşehirli olduğunu bilmez. Onu Kazak coğrafyasının Çimkent, Almatı, Aktöbe, Kostanay, Semey veya Astana gibi herhangi bir şehrinde yaşamış Kazakların efsanevi kahramanlarından biri olduğunu zanneder.

Bu durum, elbette sadece, Kazaklar için geçerli değildir. Nasreddin Hoca, nasıl Kazakistan’da bir Kazak ise, Özbekistan’da Özbek, Türkmenistan’da Türkmen, Kırgızistan’da Kırgız ve Tataristan’da da bir Tatar gibi algılanılır. Onun fıkraları o kadar benimsenmiştir ki, kimse onun Anadolu doğup büyümüş bir şahsiyet olduğunu fark etmez bile.

İşte Nasreddin Hoca’yı benzersiz kılan da budur. Nasreddin Hoca bu yönüyle dünyada tektir. Başka bir deyişle, Nasreddin Hoca tüm Türk Dünyası’nın kendinden bilerek benimsediği ortak edebi şahsiyettir. Bu açıdan bakıldığında, Nasreddin Hoca’nın yaşadığı Akşehir’i de Türk Mizah Dünyası’nın başkenti olarak görebiliriz.


Kazak Atasozleri (Kril ve Latin Harfli)

ТАҢДАУЛЫ ҚАЗАҚ МАҚАЛ-МӘТЕЛДЕРІ

Жұздеген қазақ мақал-мәтелдері арасынан өте қызықты және мәнді дегендерді құрастырып қалын интернет көпшілігінің назарына ұсынып отырмыз. Мақал-мәтелдер бізге жол көрсететін маңызды мәдени мұраларымыз болып табылады. Әбдіуақап Қара, Тарих ғылымдарының докторы,

Стамбул

 

Ит – тойған жеріне,

Ер – туған жеріне.

 

Кісі елінде сұлтан болганша,

Өз елінде ұлтан бол.

 

Өз елім – өлең төсегім.