2014 жылы Азаттық радиосы бұрынғы қызметкерлері арасында 1991 жылы 16 желтоқсан күні Қазақстаннын тәуелсіздігін алғаш әлемге жариялаган хабарды кім оқығаны туралы талас тартыс әлеуметтік желілерде орын алды.
Біреулер, Хасен Оралтай таратты десе, екінші бір журналисттер Өмірхан Алтын таратты деді. Ал Өмірхан болса:
Buna karşı çıkan Kazak bürokratlarını eleştirdi. Tüm Türk cumhuriyetlerin aynı alfabede okuyup yazması gerektiğini ifade etti. Şunları söyledi: “Bu alfabe 30 yıl önce ilan edildi! Dünyanın tüm Türk ülkelerinden dilbilimciler, Türk dillerinin kendine özgü özelliklerini – birbirlerine inanılmaz sözcüksel yakınlıklarını dikkate alarak, aynı kelimeleri telaffuz ve anlam açısından yazmaya karar verdiler.
Kazakistan 1991’de SSCB’den ayrılmadan önce, çoğu Türk ülkesindeki dilbilim enstitülerinin yöneticileri ve bilim adamları tarafından alfabe tavsiye eden karar imzalandı. Ancak, latin alfabesinin bugünkü derleyicileri bu çalışmayı görmezden gelerek kendi kişisel yazarın önerilerini sunmaya çalıştılar. Kazakistanlı bilim adamlarının bu ortak alfabeyi görmezden gelmesi şaşırtıcıdır.”
Tarihi Belge: 1991’de dilbilimcilerin ortak alfabe kararı
Olcas bununla da yetinmedi iki gün önce Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert tokayev mektupta gönderdi.
Ocas gibi önemli bir ismin bu önerisi Cumhurbaşkanı tarafından kabul edileceğine inanıyorum. Sayın Olcas bey bu teklifi ile şimdiden tarihe geçmiştir. Kendisini kutluyorum.
Dün Abay.kz gazetesinde yer alan röportajın tam metni için bkz.
Mustafa Çokay’ın (1890-1941) yaşadığı devirde Sovyetler Birliği dimdik ayaktaydı. Bu sebeple onun en büyük ülküsü Türkistan’ın bağımsızlığı idi. İşte onun bu ülküsünü bu resmin arka planda koşan beyaz atlar sembolize etmektedir.
Бір кездері ғалымдар мен ақындар «үнсіздіктер кеңесі» деген қауымдастық құрған болатын.
Қатысушылар саны қырық адам болды және ол санды көбейтпек емес еді. Мүшелікке қойылатын бірінші талап – көп ойлау, бірақ аз сөйлеу еді.
Сол кезде әйгілі ақын және ғалым Молла Жами осы Кеңес мүшелерінің қатарына қосылғысы келді. Бір күні ол үнсіздік кеңесінің мүшесі қайтыс болды дегенді естіп, оның орнына мүшелікке тұру үшін ғалымдар сарайына келді.
Оны қарсы алған есіктегі күзетшіге ештеңе айтпастан, ол өзінің атын қағазға жазып, сол кезде жиналып отырған үнсіздіктер кеңесіне жіберді.
Кеңестегілер бұл ұсынысты көргенде ренжіді. Молла Жами лайықты да ұлы ғалым еді, бірақ өкінішке орай олар қайтыс болған мүшенің орнына басқа біреуді әлдеқашан алып қойған еді.
Енді жаңа мүшеге қабылдауға болмайды. Кеңес президенті Молла Жамиге оны толығымен сумен толтырылған бір стакан жіберді. Ақылды ғалым жағдайды түсінді. Егер тағы бір тамшы су құятын болса, стақан тасып кетер еді. Содан кейін ол раушан гүлінен кішкентай бір жапырақты алып, оны суға ақырын ғана қойды. Су тасыған жоқ. Ол мұны ішке жіберді.
Кеңес мүшелері бұл сыпайы жауаптың мағынасын түсінді: ұлы адамдардың орны бөлек. Сөйтіп мүшелер осы дана ғалымды қосуға шешім қабылдады.
Президент мүше тізіміне Молла Жаминидің есімін қосты. Ол қырық санының оң жағына нөл қойып, 400 жазды. Онымен ол Молла Жаминидің арқасында кеңестің беделі он есе артты деп мәлімдеген болды.
Тізімнің соңғы түрін Молла Жами келгенде, көрді. Алайда, оған нөмірдің үлкен көрінісі ұнамады. Оң жақтағы нөлдің біреуін өшіріп, қырық санының сол жағына қойды да 040 деп жазды. Кішіпейіл Молла Жами осылайша өзін сол жақтағы нөл деп санады және стаканнан асып түспегендіктен, сол жиналыстың құрылымына әсер етпейтінін де айтқысы келді.
Раушан жапырағы болу оңай емес. Алайда, үйде, жұмыста тіл табыса білетін адам болудың және раушан гүлдеріндей адамдар сыйласымды болудың жолы – раушан жапырағындай болуда еді.
Біреуге салмақ салмай, өзгелердің салмағын көтеру үшін раушан гүлдің сұлулығына жету керек…
Бұл өзімізбен, отбасымызбен, қоршаған ортамен үйлесімділік пен мәңгілік сұлулық жолында жүрудің жаршысы.
Раушан жапырақтарының құпиясына қол жеткізгендер оң жақтағы нөл сияқты, өздері тұрған қоғамға, тіпті бірге он күш қосады, бірақ сол жақтағы нөл сияқты әрекет етіп, ешкімге ауыртпалық түсірмейді.
Geçtiğimiz günlerde elimize ulaşan bu yeni kitapta Kazak Hanlığı ile Çin’in Qing Hanedanlığı arasındaki ilişkilere ait arşiv belgeleri yer almaktadır.
Almatı’daki Çokan Velihanov Tarih ve Etnoloji Enstitüsü tarafından bu sene yayınlanan kitap 18. yüzyılın ikinci yarısından 19. yüzyılın 30’larına kadar diplomatik ve siyasi ilişkiler tarihine ilişkin Çin, Türk ve Rus dillerinden çevrilmiş belge ve materyalleri içermektedir.
Bu dönem Kazak Hanlığının Qing Hanedanı ilk temaslarından Hanlığının Çarlık Rusya’nın boyunduruğu altına girdiği son dönemine kadar ilişkileri kapsamaktadır.
Kitabın elimize ulaşmasını sağlayan enstitü başkanı Profesör Doktor Ziyabek Kabduldinov’a teşekkür ediyorum.
Türkiye Kazaklarının 1930’ların ikinci yarısından 1950’lerin başına kadar süren Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya yaptıkları göçün tarihine baktığımızda bu göçün rastgele değil, liderlerinin öncülüğünde yapıldığını görürüz. Bunlar Elishan Batur, Zayıp Teyci (bazı eserlerde Zayif Teyci geçer), Nurgocay Batur, Alibek Hakim, Sultan Şerif Teyci, Hüseyin Teyci ve Delilhan Canaltay gibi şahsiyetlerdir. Bu liderler dillerini, dinlerini ve kültürlerini korumak ve hür yaşamak için vatanlarından hicret etmeye mecbur olmuşlardır. Biz bu göç liderlerinden 2018’de doğumunun 110. yılı olması sebebiyle Elishan Batur hakkında biri Türkiye’de ve ikincisi Kazakistan’da olmak üzere iki makale neşretmiştik. Ayrıca aynı yıl Astana’daki Avrasya Devlet Üniversitesi’nden davet ettiğimiz değerli tarihçi Prof. Dr. Tursınhan Zakenoğlu ile birlikte iki de konferans vermiştik. Bunlardan biri İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı Topkapı Kültür Evlerinde, diğeri de Bağcılar Belediyesi’nde gerçekleşti. Elishan Batur’u bu makalelerden kısaltarak anlatmaya çalışacağız.
Sabah kahvaltıdan sonra kapı çaldı. Kargo. Bir çiçek. Bayram değil, seyran değil, bu çiçek de nedir? Merak ettim. Hemen kartı okudum. Çiçek İngiltere’den dün hayatını yazıp paylaştığım Kazakların büyük ulemasından Yahya Molla’nın İngiltere’de Londra’da yaşayan torununun kızı Yıldız İnan’dan geliyordu. Ailesi adına bu yazı için Londra’dan çiçek göndererek teşekkür ediyordu.
Benim için büyük sürpriz oldu. Duygulandım. Hacı Hamza İnan’ın torunu olmak böyle bir şey. Hacı Hamza bilge kişiliği var demiştik. O da böyle kadirşinastı.
Altay’da geçen asrın ilk yarısında yaşayan iki büyük din aliminden birisi Akıt Hacı Ülimcioğlu ise, diğeri Yahya Molla’dır. Kazakların Molkı kabilesine mensup Akıt Hacı ve eserlerini günümüzde bilmeyen yoktur. Ama, nedense Yahya Molla ismi pek bilinmez. Bunun bir nedeni de, herhalde, Akıt Hacı’nın din alimliğinin yanısıra, ardında yazılı eserlerini bırakabilmiş olmasıdır. Akıt Hacı İslam dini ile ilgili görüşlerini ve yaşadıklarını şiir diline dökmüş ve o zamanın kısıtlı olanaklarına bakmaksızın daha sağlığında şiir kitaplarını Kazan’da bastırabilmiştir. Fakat, Yahya Molla ardında yazılı bir eser bırakmadığından olsa gerek, hakkında fazla bir araştırma yapılmamıştır.
Ne mutlu ki, Yahya Molla’nın torunları var. Istanbul’da yaşıyorlar. Onlardan biri Hacı Hamzaoğlu Abdülcelil İnan’dır. Yahya Molla hakkındaki bu yazımızı, onun verdiği bilgiler temelinde yazdık.
Hacı Abdülcelil İnan Hamzaoğlu, Yahya Molla torunu (Almatı, 2005 – Abdulvahap Kara arşivi)
Yahya Molla, 1875 yılında Kazakistan’ın doğusunda yer alan Zaysan’da dünyaya geldi. Kazakların Nayman boyunun Törtuvıl koluna mensup Yahya Molla’nın babası Burkat idi. Arkat ve Bölekbay isimli iki kardeşi olan Burkat’ın Yahya’dan başka Caylavbay isimli bir oğlunun daha olduğunu biliyoruz. Yahya, daha çocukluğunda, zekiliği ve çalışkanlığı ile ön plana çıktı. Köyün imamından ilk derslerini aldıktan sonra, yüksek tahsil için Semey’e geldi. Semey’de o zamanın üniversitesi sayılan Galiya Medresesinde öğrenim görmeye başladı.
Hacı Hamza İnan
Türkiye Kazaklarının göç liderlerinden, XIX. asırda Doğu Türkistan’da ismi alim ve şair Akit Ülimcioğlu ile birlikte anılan din bilgini ve kadı Yahya Molla’nın oğlu olan Hamza İnan büyük bir şahsiyetti.
Bilge kişiliği ile tüm Kazaklar tarafından saygı görürdü. Akrabam olduğu için gençliğimde sohbetinde çok bulundum. Ondan çok şey öğrendim. Belki onun göç ve Kazak kültürü ile ilgili anlattıkları bizim elektronikten tarihe yönelmemizdeki sebeplerden biri olabilir.
1995’de yüz yaşlarında İstanbul Zeytinburnu’ndaki evinde vefat etti. Rahmetle anıyor, mekanı cennet olsun diyorum.
Prof. Dr. Abdulvahap Kara